26 Aralık 2012 Çarşamba

TİNERCİLER - DİĞERLERİ !

              Başbakanımızın söylediği gibi düz liseye gidipte tinerci, militan olacağına, imama hatipe gitsin benim gibi olsun. Sözleriyle yazıma başlarken, birden en büyük tinerci olarak katılıyorum bu sözlere. Tineri evde boya yaparken üzerime sıçrayan kimyasal maddeleri temizlemek için kullandığımda farkına varmıştım, evet ben düz lise okuduğum için potansiyel bir tinerciyim. Hemde sokakta 1 lira istemeyenlerdenim !

               Herneyse konumuz şimdi ODTÜ'lü tinerciler, kamuoyunda yapılan baskıyla, olaylardan birkaç gün sonra diğer üniversitelerden yapılan açıklamayla, ülke olarak tinerciler ve diğerleri diye ikiye ayrıldık. Medyanın ve Gül'ün atadığı rektörlerin yaptığı açıklamalar sonucu, ODTÜ tinerci yetiştirme merkezi ilan edilmiş bulunup, kantinde tonlarca tiner satıldığı iddia edildi. Verilen makyajla bundan sonra ODTÜ'yü kazanan öğrencilere babalarından tokat, çevrelerinden ise ayıplanma bekleniyor. ODTÜ deki olaylara taraf olduğumdan değil amacım sadece, sistemli yapılan sindirme ve yok etme politikasını ifşa etmek.
             
               Medya ve güç aynı emellerle birleştiği zaman kamuoyunu yönlendirme iradesine sahiptir. Bunu önceki yazılarımda anlatmıştım, savaş çıkaran ve savaş bitiren güce sahip olan medya, militan kelimesini kullanıp kitlenin 'militan' kelimesine olan zaafiyeti sonucunda destek bulmayı amaçlamıştır. Yaratılan imaj sonucu ODTÜ ve diğerleri vurgulanırken, rektörler olayı kınayıp bizim üniversitemizde böyleleri yok mesajını çakmıştır.
         
              Güc'ü elinde bulunduranların, hoşuna gitmeyenleri militan-tinerci kabul ettiği bu ülkede herkes potansiyel bir tinercidir mesajıyla kaygılanmamak elde değil. Meğersem muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda değil, tinerin kafasıymış. Devlet başımız herkesi kucakladığını söylemişti oysaki hitaplarında, umutlanmıştık camia olarak. Bana göre beklenen açıklama Cumhurbaşkanının atadığı  rektörlerden değil, akademisyenlerden öğretim üyelerinden gelmiştir dikkate alınız...

18 Aralık 2012 Salı

MAKAR-AYA SON !

       

        Hocam bir gün sınıfa aniden baskın verdi, bütün millet sıraların tepesinde birbirlerine tebeşir silgi atıyordu. Geldiği andan itibaren içimizde s.çtığımızın resmini çizmeye çalışırken, bazı arkadaşlar resme kendini kaptırıp paçadan salmıştı. Gür sesiyle bağırmaya başladı bize millet aya çıkarken siz sıraların üstüne çıkıyorsunuz, diye...
       
       Siyasi tartışma programlarından bir tanesinde başörtü meselesi tartışılırken, özgürlüğün çizdiği sınırlar, özgürlükte sınırmı olurmuş tartışmaları alev alev yakerken, millet uzaya çıkıyor biz hala başörtüsünü tartışıyoruz cümleleri yankılandı...

      Norveçli bilim adamları, isviçreli bilim adamlarıyla yaptıkları çalışmalar sonucu, ölümsüzlüğün formülüne ulaşmışlar. Farelerde yapılan araştırmalar sonucu elde edilen veriler bilim dünyasını şoka uğratmış... Haberleri verilirken babam millet aya çıktı biz kene sokmasıyla uğraşıyoruz dediydi.

      F-16 ların radar sisteminin olmadığını söylemişti milli güvenlik öğretmenimiz. Kakalamışlardı bize yorgun uçakları, üstelik parçaları eksikti. Tekrar parasını vererek radar sistemini de almıştık, bozulan uçakları yine ithal mühendislere emanet ederken, millet uzaya çıktı biz hala uçak üretemedik diye hayıflana duruyorduk.

      Ülkenin ilk uçak üretim fabrikasını açan Nuri Demirağ devrimi gerçekleştirmek üzereyken, test sürüşlerinde iniş sırasında düşen tecrübesiz pilot Selahatt'in Alan başmühendislerden birtanesiydi. THK siparişleri iptal etti ve tüm dünyaya haykırdı. Açtığı davayıda kaybeden Demirağın,  şimdiki Atatürk Havayolları üzerinde bulunan eğitim, uçuş alanları ve fabrikaları kapandı. Halbuki avrupadan sipariş almıştı fabrika. Bu hikayeyi dinlerken Muhtaç olduğumuz kudretin damarlarımızda gezen asil kanda mevcut olduğunu hatırlayıp millet uzaya çıktı biz hala birbirimizi yiyoruz diye dövünüp durduk.

     Gazi Mustafa Kemal Atatürk; İstikbal Göklerdedir, diyerek hedefi göstermişti. Son yıllarda makar-aya son verildi 2 tane uydu gönderildi uzaya. Amerikan filmleri izler gibi izledik heyecanla, uçuş sırasındaki tedirgin halimiz, uydu yörüngeye oturunca yess meenn nidalarıyla geçiverdi. Olaydaki en özel vurgu artık millet aya çıktı biz çıkamadık olucaktır, çünkü uyduyu gönderdik..

12 Aralık 2012 Çarşamba

BİR MEDYA ANALİZİ

           Merhabalar, uzun zamandan beri aklımın bir köşesinde sessizce olgunlaşan konuyla ilgili analizlerimi paylaşacağım. Yaptığım analizler tamamen hayal ürünü olmakla birlikte, rüyada olabilir, ütopyada olabilir, ben yazarım siz görürsünüz görmek isterseniz.
          Medya bir savaşı başlatabilir, savaşı sonladıradabilir. Bu güce sahip olmak iktidarların, devlet adamlarının ve iş adamlarının hayallerini süslemektedir. Hitler sadece kendi söylevlerinin bulunduğu radyoyu baskıcı bir yönetimle, her evin her mahallenin içine ajanlar koyarak dinletiyordu. Dinlemeyenler ise führerin nefretinden nasibini alıyordu. Halk zorla dinlediği konuşmaları zamanla sindirmeye ve benimsemeye başladı. Günümüzde teknolojik olarak bu mümkün olmasa da ajan mantığı sürüp gitmektedir. Baskıcı yönetim iç ve dış politikada halkının desteğini almadan uzun vadeli adım atamayacağını bildiği için, medya unsurlarını baskıyla kendi safına almayı başarmıştır. Sosyal medyada anlık olayların geliştiği ortamlarda ise, kanaat önderleri sayesinde tutunurluk yakalamaya çalışılmaktadır. Örnekle pekiştireyim zihinlerde; esad ve karşıtları çarpışırken bu haber dünyaya bomba etkisi yaratmıştır, yerli basın haberi esad ve esad karşıtı militanlar olarak duyurmuştur. Kitle, militan kelimesine kendi topraklarındaki olaylardan tanıdık olduğu için, iktidarın paylaştığı politikayı reddediyordu. Ne olduysa bir süre sonra medya guruplarında haberler esad ve özgür suriye ordusu olarak verilmeye başlandı, esad ordusunun cami bombaladığı, sivilleri vurduğu ve din düşmanı olduğu haberleri yavaş yavaş kana enjekte edilen penicilin gibi ağrıtmaya başladı. Tartışma programları, sosyal medyadaki kanaat önderleri ısıyı yavaş yavaş vermeye başladı. Esaddan kaçan masum insanlar son noktaydı, mazlumların yanında olan geleneklerimiz esadın tavrına müsade etmeyecekti. Velhasıl kelam iktidar istediğini başarmış purosunu içerken kitle ses çıkarmaya başlamıştı bile.
         Medya suriye savaşını Türkiye ye çekmeyi başarmış özgür basının işlevi sadece sözcüklerde anlamını korumaktadır. İletişim kanalları aracılığıyla verilen kodlar geri dönüşümü sağlanmış, güç işlevini koruyarak ve daha da sivrilerek yoluna devam etmektedir. ÖSO'nun bulunduğu kamplardan atılan bombalar Ceylanpınar ilçesine düşüp 5 tane sivil vatandaşımızı şehit etmiştir, buda yapbozun bir parçasıdır.

                                                          SAYGILARIMLA

4 Aralık 2012 Salı

YILBAŞI AL MAAŞI

   

         Ho Ho Hooo ben geldim, geyiklerimlen size hediyeler getirdim neler var neler Çantamda diye gibi birşeyler saçmalamak üzereyken ufak bir irkilmeyle kendime geleyim dedim.
Selamlamamdan da anlayacağınız gibi konumuz yılbaşı çıkmazı, kutlasakmı kutlamasakmı tartışmaları içerisindeyken, bir kırmızı don alalımda şansımız artsın, yeni yılda ev versin, aşk versin, araba versin zıvıldamalarını yapalım. Şuanki durum kadar vahim bir olay daha yok, çalışmadan yırtmadan birşeylere sahip olmak istemek özel günleri de bulup arkasına pamuğu tıkamak gibi. Tembelliğe alışan vücut, allaha yalvarmak konusunda da çok tutarsız, allahım ev ver para ver, 8 saat mesainin 6 saatini dedikodu ile geçir sonra araba ver. Allah'a hedef gösterilirmi zekası yamuk, ev istiyorum arabada istiyorum fakat araba yeni model olmayabilir manuel de olur, hemen müdürde olmak istemiyorum ilk önce yardımcısı olsam yeterli, mutlu bir aşk istiyorum evlenmek istiyorum, ulan her bulduğun kızı 5 kızla aldat sonra mutlu bir aşk istiyorum. Yüce İsa bu saçmalıkları görseydi yeminlen doğmazdı ya, isanın doğuş günümü yoksa telli baba tekkesimi kestiremedim. İşi abartıp yeni yılda, yazlığım eksik allahım yeni yılda bir yazlık yada daha enterasanı yıllanmış bir şarap var alamıyorum biraz yardımcı olda alayım onu be. Kızım evlenicek kaynanası ölsün de rahat etsin kızım ne olur sen büyüksün allahım. Dilekler gider de gider, medet ummaya alışmışız nasılsa at allaha topu gerisine karışma olmayınca allah vermedi, nasıl vermedi çalştınmı ki vermedi deyyus...
     
      Yılbaşı denen teraneyi sadece dilek dilemek ve alışveriş yapmak para harcamak saat 12:00 da öküz gibi böğürmek, sabaha kadar kusmak uyanınca piyangoya bakmak, yeni yılda malak gibi yatmak anlamını anlayan arkadaşlar, siz hiç ters sandalyeye oturdunuz mu? sorusuyla bozmak isterim. Bu yılbaşında ne yapıyorsun sorusuna kaybedenler kulübünden -standart- cevabıyla atlamak isterim. Birde toz konduramayanlar vardır tabiki, benim içmek için sebebe ihtiyacım yok dedikten sonra sabah haberlerinde taksimde taciz sıkandalı fotoğraflarında kameraya doğru atar yapan delikanlıdır onlar. Bence çok yanlış yapıyorsunuz yetmez ama evet'lik bir önerim var. Bütün yılı noel baba kıyafetiyle geçirin geyik başı eksik olmasın kıçınızdan yada kafanızdan, kesin olur dilekleriniz harbi diyorum ya olur anam olur. 2013 Aralık ayı yılbaşı arefesinde görüşmek üzere... Cıngılbels cıngılbels cıngıl olduveeeeyyyyyyy....

24 Kasım 2012 Cumartesi

ÖĞRET-MEN

           İki kere tıklattım kapıyı, o tok sesiyle gel dedi, hafif araladım kapıyı utancımdan yüzümdeki renk değiştirmesi kulaklarıma ateş yaparcasına karışık duygular haline sokuyordu. Korkuyormuydum yada geç kalmanın utangaçlığınımı yaşıyordum, arada kalmışlık yaşarken kurt gibi bakan gözleri baştan aşağı süzmeye başladı beni, gömleğimin yakası sırtıma dönmüştü koşmaktan, ayakkabılarım çamurda top oynamışcasına kirliydi. Nerdeydin evladım sözü ilişmişti kulaklarıma, içerisinde her anlamı barındıran o sözcüğü ondan başka kimse söyleyemezdi herhalde, ne diyecektim ki uyuya kaldım mı? Tabiki de diyemezdim sustum, kesilecek koyun gibi melül melül bakmaya başladım, ikinci seslenişinde kalp atışlarımı duyar gibi oluyordum artık. Herkes bana bakıyordu vereceğim cevaba kilitlenmişti kulaklar, belkide sabah sabah aksiyon istiyorlardı onlarda yada benim yerime de korkuyorlardı.Üçüncü seslenişten sonra alçak dalış yapan kuş gibi ruhum gittikçe çakılıyordu, karar verdim söylecektim ve söyledim -uyuya kaldım- derin bir sessizlikten sonra ayağa kalkıp usul usul yanıma geliyordu, kafamı montumun içine soktum yiyeceğim tokatın şiddetini azaltmaya çalışıyordum. Bir el okşadı yüzümü sıcaktı güven verici ses tonuyla -akşam erken yat evladım- dedi. O anda içimden ağlamak da geldi, gülmekte, aslında o an içimden öyle şeyler geldiki hepsinin sonucu sarılmakla bitiyordu. Üşümüş kedi gibi sırnaşıyordum, kokusunu hissettim vatan kokuyordu, anadolunun sarp dağları gibi geçilmez duruyordu, gözlerinden ve sözlerinden akan bilgi pınarı hepimizi etkisi altına alıyordu. Yavaş adımlarla sırama oturdum, o tahtaya yazı yazarken tebeşirin çıkardığı sesler kulağımda o ana kadar duyduğum en güzel melodilerin oluşmasına sebep oldu. Konuşunca gök gürültüsü gibi yağan fakat zarar vermeye kıyamayan bir doğa olayı gibiydi o ÖĞRETMEN'di.

15 Kasım 2012 Perşembe

KAR-A KIŞ GELMELİSİN !

          
          Selamlar uzun zamandan beri hava muhalefetinden dolayı, beyincik hücrelerimde oluşan karışıklığın verdiği sebebiyetle yazamamaktayım. Sadece buraya değil, bankada makbuzu veren veznedara bön bön bakmaktayım, eczanede ilaç için adresimi isteyen eczacıya bakmaktayım, kısacası ismimi bile yazamamaktayım. 
          Düşün düşün bir hal oldum, balkanlardan gelen soğuk hava dalgasıyla, afrika sıcaklarının çarpışması sonucunda bedenimi ele geçirmeye çalışan enfeksiyonlarla savaş halindeyken, gemileri karadan yürütüp savaşı kazandım. Bana bir haller olmuş cümlesinin anlam derinliklerinde bir uyarıya rastladım, beni bu hale getiren gitmeyen yaz, gelmeyen kış, yağmayan kardı. Halbuki bütün kışlıklarım hazırdı, tişörtleri, inceleri kaldırdık, kalınları, kazakları çıkardık, gardıroptaki en güzel yeri onlara tahsis ettik. Sabah yüzünü gösteren güneş iş dönüşü rüzgarla birlikte ısıyı düşürünce yol ortasında, mağaza kabinindeki gibi hızlı değişimlere sebebiyet verdi, bazen de veremeden, ince soğuk bedenimize işledi. Terleyen vücut, soğuk rüzgarı derisinin gözeneklerine hapsederken, burun ucu kırmızılığı bir şeylerin habercisi olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu. Yazdan kalma son yapraklarda ezilme korkusuyla kaldırımların en tenha köşelerini kapma derdindeyken, hafif hafif kokan kestane dumanı korna sesiyle birleşince, trafik-kış ikilisini çakıştırıyordu ruhlarda. Belki sıcak bir salepçi olsaydı iyi gelecekti üşümüş bedenlere, fakat kapitalist düzen onuda tekelleştirmiş, küçük paketlerin içine toz halinde hapsetmişti. Bu sebeplerden dolayı kar-a kış gelmeli artık, giyinmeliyiz en kalınından, gözlerimiz sadece görülmeli, ayakkabımızı bağlarken eldivenleri çıkarmalı ellerimiz, aksi taktirde arada kalmak, kıldan köprüden geçmekten daha zormuş.
          Söz veriyorum kış gelirse daha çok yazıcam, daha çok düşünebilecek bu beyin, daha çok betimleyebilecek. Yazıma burada son verirken mandalinasız günler olmasın dileğiyle Saygılar benden efenim..

4 Kasım 2012 Pazar

BU SABAH !

           


           Günaydın diye başlamayacağım sözüme, kapitalist düzenin hizmetkarlarından olan ben ve bizler bu sabahta çalışmaya başladık. Halbuki pazar kahvaltısı yapıcaktık ailecek, televizyonda kovboy filmi dönücekti, biz kızarmış ekmeklerimizin üzerinde kaymak bal ikilisini seviştirirken. Masaya sürekli gelen reçele takılacaktı gözümüz 1 seneden beri aynı miktarda oluşuna hayretle bakacaktık fakat yine de dokunmayacaktık ona, bitsin diye ebeveynlerimiz zorlayacaktı bir kaşıkta bundan yesen nolur diye. Masa da balın, sütün ne kadar faydalı olduğundan söz ederken yine de yememenin hesaplarını yapıp sofradaki etgillerden aşırmaya devam edicektik. Babam kızacaktı bir daha size sucuk salam yok diye, bir sonraki haftaya biz yine sucuk salam yiyecektik, babam yine kızacaktı..

          Kahvaltı öğlene kadar sürecekti, hatta öğle yemeğiyle birleşip ortaya karışık olacaktı. Kovboy filmi bittikten sonra ekonomi haberleri, biraz evdeki havayı sertleştirse de lodos evde yerini samyeline bırakacaktı. Muzur çocuklar gibi ellerimizde çay bardakları televizyon karşısında dünyayı kurtatırken, annemden gelen koltuklara çay damlatırsan sana sildiririm uyarısıyla kendimize çeki düzen vericektik.

          Özlediğim pazar kahvaltısını insanlara hizmet için ve geçim kaynağım için şimdilik erteliyorum. Fakat  2 ay sonra dünyaya gelecek oğlumu pazar kahvaltısından ve kovboy filmlerinden eksik bırakmayacağım. Saygılar.. 

21 Ekim 2012 Pazar

KENDİNİZİ HATIRLAYIN !


İnsan denen canlının, et, kemik, kan, damar gibi biyolojik terimlerden ibaret olmadığını öğretmişti öğretmenimiz. Düşünen tek varlıkdı insan! hatta dünyadaki en tehlikeli canlıydı. Teknik olarak kulağa doldurucu gelen etkilerinden ibaret olmadığını, yaşayarak görenlerdenim ve görenlerdensiniz.
Sadece ve sadece yaşamak için doğmadı insan, gülmek için, ağlamak için, farklı olmak için, duygularını yaşamak için varoldu. Küresel ekonominin en çok sevdiği tekdüzeliği ve tüketim çılgınlığını damarlarındaki kan gibi gezdirmeyi başardı insan. Aynı kıyafetler, aynı elektronik cihazlar, aynı zevkler, aynı renkler, aynı mantık, aynı hep aynı. Şu ölümlü dünyada aynısı onda da var mantığıyla geçen günlere tek tavsiyem, 
kendiniz olun kendinizi hatırlayın. Çünkü başkaları gibi yaşadığınız günlerden sonra kendiniz gibi yaşayacağınız günler kalmayabilir...

14 Ekim 2012 Pazar

BİR RÜYA GÖRD-ÜM-ÜN-ÜNÜZ

           Damdan düşer gibi değil sınırdan girer gibi anlatıcam rüyamı;
           Şii olan esad, sunni olan rte ile kanka kanka takılırken, ortadoğudaki gücün vatana geçeceğini anlayan hanslar, jamesler, bir çomak bir çomak diye aranırken buldular bir çomak. Bir milleti bölebilecek birkaç tane unsurdan bir tanesi, şii hükümetine karşı ayaklanan sünni muhaliflerdi. Jameslerden aldığı notalar karşısında neye uğradığını şaşıran reyis, kankasını yalnız bırakarak muhaliflere verdiği desteği duyurunca, esad kendini 40 gün odasına kapatıp ergenlik triplerine girse de vatanının muhalif durumu sebebiyetiyle bir plan üzerine yoğunlaşıp, müttefik ülke yerine, daimi düşman ülke statüsünü yapıştırmıştır sınırlarına. Bundan sonra rüya bir enteresan bir enteresan sanki gerçek gibi..
           Muhaliflere nasıl yardım edebiliriz, eğer bu esad bu kez düşmez ise ortadoğuda at koşturur triplerine giren hans, james ve ahmet, yeni bir planın stratejilerini tavla oynayıp nargile fokurdatarak gerçekleştirmeye koyuldu. İlk önce silah lazım, asker lazım, onları örgütleyecek birileri lazım, düşün düşün, buldular bir çözüm. Nato maddesinden yararlanarak tampon bölge vaadiyle sınırlara yerleşen, muhalif destekçilerinin içine ajanlar yerleştirilip eğitim vermek, sınırdan geçerken babasının evinde salondan mutfağa geçermişcesine rahatlığını sağlayıp planın bir kısmını uygulamaya başladı.
           İkinci bir plan ülkeyi biraz daha kızdıracak elini sağlamlaştıracaktı, ve buldular. Nerden geldiği belli olmayan füzeyle, enkazını çıkarmak için taa okyanuslardan getirttiğimiz gemiyle parçaları ve naaşları çıkarılan şehitlerimizin, kanı yerde kalmaması için sert çıkışmak gereği yapılması lazımdı. Biraz daha sinirlenen masa başındakiler daha somut adımlar atarak muhalifleri kendi ordusu gibi yedirmeye içirmeye başlamıştı.
         Üçüncü bir plan ise, uçak olayı ile savaşa çekilmek istediğini fakat girmediğini övgüyle anlatanlara kapak niteliği taşımalıydı ve nitekim, bundan yaklaşık 2 yıl önce amerika da bir seminerde oynanan oyunun sonucunda olanlar şimdi olmaya başlıyordu. O oyunda en son Türkiyeyi suriyeye karşı savaşa sokmak için kara sınırları içine sivil halka zarar verilecek şekilde saldırılacaktı. Oyunun sonucunda ülke savaşa girdi, şuanki durumumuzla pekde girmemiş gibi değiliz. Reelde gerçekleşen, muhaliflerin elinde bulunan bölgelerden hatta muhaliflerin olduğu ispatlanan yerlerden, top atışıyla akçakaleyi vurdular. Normal olarak anında karşılık verdik, fakat jet hızıyla ucu açık olan tezkere geçti. Korkutma niteliği taşıyan tezkere iyimi oldu diye tartışırken bence asıl mesele esadın sınırlarına yerleştirdiği ankarada gurur duyulan peşmergeleri korkutmak olsa daha iyi vurulurdu amaç. He misillemeye katılıyorum fakat, ülkedeki savaşı görmemezlikten gelipte 30 dakikada bütün tsk'yı güneye yığan kafaya katılmıyorum..
       Her neyse hayatında silah görmemişlerin savaş çığırtkanlığı yapması kadar masum bir rüya gördüm ben, en azından sizinde gördüğünüze inanıyorum, görmeye çalıştıysanız. Saygılar

Not: Yukarıdakileri anlamadıysanız tamamen hayal ürünü olarak da değerlendirebilirsiniz..

12 Ekim 2012 Cuma

KAS-MAYA GELMİYORUZ !

Selam, hemen konuya giriyorum malum protokolleri severiz biz tıkanıyorum sonra neyse;
          Hep böyle bir hayal peşinde dolaşırken, ah o vücut bende olsa şöyle giysem 2 beden ufak tişörtümü fırlasam sokağa diye az hayal kurmadık batılı filmler izlerken. Ne kadar atletik herifler hiçte göstermiyorlar kaslarını hep bol giyiyorlar diye alttan alttan övdük. Tabi bunu gören yapımcılar, yönetmenler atak başlatarak yerli filmlerde artık kas yığını oyuncuları oynatmaya başladı. E tamam batıyı örnek alalım fakat yanlış örnek almayalım, zaten ne gelirse başımıza yanlış örnek almaktan gelmedi mi ?
          E tabi kas yığınına dönüşen vücutları göstermek lazım izleyiciye, daha filmin ilk bölümünde herifin adonislerini göstermek için ufacık tişörtler giydirdik, sonra kol kaslarını göstermek için elini kolunu ayrı şekle soktuk, son olarak karın kaslarını ve göğüs kaslarını göstermek için seviştiren bile gördük, görmedik diyen bulsun beni. Oyuncu rolümü mü yapayım yoksa vücudumu mu göstereyim sorularıyla kendi kendini yerken, bizde reklamları izlemeye devam ettik. Son zamanlar da sokaktakilerin kas yığınına dönüştüğü nokta sevindirici tabi fakat biladerlerim, örnek aldığınız zenciler üzerlerine yapışan kıyafet giymiyor, tersine geniş kıyafetler giyip dövüş anında veya spor anında çıkartırlar vücutlarını, bizim hayran olduğumuz nokta o değilmidir aslında ? işin gizemli olması, e siz sokakta hödük gibi milletin üstüne üstüne yürüyorsunuz, cenke gider gibi, hayırdır lan kavgamı var diyesim geliyo birinizi çevirip.
          Fabrika ayarlarında sorun yaratıyoruz kendimizce, aynı tişörtler aynı pantolonlar, elde beyaz ellematik telefon, beyaz kulaklık kulaklarda, vatkalı, yakası açık sanki kurbanda tosun kovalamışcasına salaş kıyafetler, ama bir o kadarda özenli saçlar. Nedir sizin olayınız, spor yapmak çok iyi fakat hareket edemeyecek hale sokmak kendinizi, şimdi değil fakat 50 yaşında farkına varırsınız totonuzu kaldıramazsanız. Biz hep geriden takip ederizya, ama nedense hep kafamıza göre olanı yaparız. Yaptık mı ülke olarak aynı modele girene kadar ıkınırız. Sözüm türk sinemasına çekin ellerinizi fitnessların üzerinden.  Kara Murat'ın, İnek Şabanın, Badi Ekrem'in, Kel Mahmut'un ve aklıma gelmeyen birçok ismin sevilmesinin sebebi bizden olmasıydı, başkalarından değil..

11 Ekim 2012 Perşembe

KALDIK MI NOSTALJİYE ?

Hep bir eskiye dönüş lafları, eskiden böyleydi eskiden şöyleydi, hep bir yeni gençlere laf vurmalar, aşağılamalar, diyemiyorum ki bizim zamanımızda bilgisayar, laptop sizin zamanınızda yok kullanmayın lan o zaman gidip tek kanallı devrinizde yaşayın. Bizde seviyoruz, eski şarkıları, eski zamanları ama gözümüzü çıkardınız artık. Al işte perakende sektörü bile artık eskicilerden kurtulmak için, bütün kıyafetleri eskiye dönük yapıyor, yüksek bel pantolonlar, ispanyol paçalar, soluk kahverengi tonlarda kıyafetler falan, e hoşumuza da gitmiyor değil hani. Zaten ben merak olarak hep en eski dükkan nerdeyse ordan alışveriş yaparım yada kapısında 100 yıllık tek şube muhallebici, köfteci, kebapçı falan yazsın olay biter. Perakendenin canavarlaştığı günümüzde derdimize ortak olan bakkal amcayı, marketlerdeki kasa sesine tercih ederim tabiki, muhallebicilerdeki tatlıları, günlüktür efenim sabah uçakla alıyoruz bunları falan diyenlere de tercih ederim. Ulan koskoca uçak sana baklava getiriyor sende onu bana ucuzdan yutturuyorsun, ben yapsam çeyrek altın fiyatından satarım kilosunu. Mektupla aşk yaşandığı, sümüklü mendillerin hatıra olarak saklandığı, çekirdeklerin, şekerlerin, zeytinlerin gazete kağıdına sarıldığı günleri bende özlüyorum ama, gözümüzü çıkarmayın artık her lafın ikisinde eski de eski. Unutmayın ki ne kadar eski günler derseniz deyin, yeni günlerde eski gibi yaşamazsanız eskiyi özlemenin bir anlamı kalmaz. Eski günler deyip herkesin giydiği kıyafetleri almak için aynı markaların bulunduğu farklı avmlere gidersen, sana derimki bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Alın size yapım olarak eski fakat yenilerinden daha güncel bir şarkı iyi dinlemeler..


8 Ekim 2012 Pazartesi

EAGLES - HOTEL CALİFORNIA

Yoğun gündemin sıcaklığına aldanıpta kafayı sıyırmayın. Hayat kaygılarıyla boğuşuyorsanız balık gibi çırpınmayın, bilin ki çırpınmak daha çok batırır insanı. Av olmaktan vazgeçip avcı konumuna gelmediysen eğer, hala ormanda ne işim var diye hayıflanma orman olmasada etrafta kütük, çakal çok. Varsa bir sıkıntınız şuan itibariyle bırakıp sadece şarkıya yoğunlaşın, çünkü özgür olmalı insan özgür yaşamalı !


4 Ekim 2012 Perşembe

SAVAŞ ÇANLARI UZ-AK-TAN HOŞ GELİR !

Esad ve muhalifler çatıştıklarından beridir, "safını seç sopayı tut" anlayışı içine giren dünya ülkelerin arasında, bizde safımızı seçtik ve sopamızı tuttuk. Halkına zulüm yaptığı için muhaliflerin yanında olmayı, fakat altındaki neden yanıbaşımız da şii bir devlet olmasını istemiyor da olabilirdi. İran'ın tavrı netti Ortadoğudaki Şii egemenliğini kaybetmek istemediği için Suriye'nin safında, Rusya ve Çin ise ortadoğudaki egemenliği Avrupaya kaptırmamak için esadın kankaları gibi takılmaya başladılar. Yıllar önce esadla tatil yapan hükümet başımız kankasını başkalarına kaptırdığı için çok üzülmüş olacakki kendine başka kankalar arar ve çok aramadanda bulur. Nitekim oynanan oyunlar içerisinde büyük bir cengaver havasına bürünmüş arapların babası rte çok üzülmüş olacakki tampon bölge sözü verip bütün muhalifleri ve ajanlarını ülkedeki özel kamplarına alır hergün de besler. Bu arada alttan alttan bölgeye silah yığmaya da başlamıştır hatırlarsanız, yani pkk için değil suriye için olduğunu biliyorlardıki hatta çatışmaların çıkacağını biliyorlardıki hazırlıksız yakalanmayalım edasında kurultayı da bitirdiler. Uçağımız düşürüldükten sonra heyyyy oyuna gelmedik savaşın içine çekilmek istendik ama başaramadılar diye naralar atarken oyunun içindeki oyunu yedik ve tezkereye evet dedik. Suriye de muhaliflere silah yardımı asker yardımı ettiğimizi iddaa edenler alçaktır sözünü hatırlattıktan sonra, devletin kanalındaki bir dizide istihbaratçı askerin tayininin suriyeye çıktığını da öğrenip göz yaşlarına boğulduk. Tabi halkımızı askerimizi tehdit eden canına kast eden her tehlikenin milletçe karşısında yer alırız fakat milliyetçi dediğimiz duygular, devletler seviyesinde sadece bir oyunun parçası olarak tanımlanıyor. "30 seneden beri Pkk senin sabrını taşıramadı, Esad nasıl becerdi" mantığını anlamak için gece gündüz düşünsem de sadece koridorun sonundaki kapının arkasında terör sebebiyle şehit olmuş asker ve ailelerini gördüm. Onları duyar gibi oldum ve söylediklerini sizlere iletiyorum. Bizde Müslümanız ve bu toprakların askerleriyiz duymak istediğiniz buysa. Allah milletimizi ve askerlerimizi korusun Amin.

Not: Blog sever arkadaşlar artık Bloglifetr 'yle yeni bir blog derginiz oldu bilgilerinize.
www.bloglifetr.com

30 Eylül 2012 Pazar

OSS-LO YA OSS-LO YA

Millet olarak dik çıkışları severiz, sert başlıyızdır bayrak ve vatan kalbimizdeki sevgisi kayalaşmış sembollerdir. Birisi teroristle müzakere mi ediyor, yardım ve yataklıkmı yapıyor, linç ederiz toplumdan dışlarız. Bayrak yere düştüğü zaman alırız öperiz başımızın üzerine koyup gölgesinde yaşarız. Bunları yaparız da birde çabuk unuturuz sindire sindire dikte ettirilir anlamadan yaşarız, 3 sene sonra aynı konu gelir önümüze konur anti depresan almışcasına ölü balık gibi bakarız. Japon balıkları gibi dön sağa dön sola karşından piranamı gelmiş yada cavsmı umursamadan gir ağzına misali.

Gelelim başlığımıza oss-lo görüşmelerinin basına sızdırıldığı andan itibaren milletçe ayaklanmış, sağ sol partisi demeden teroristle müzakere olmaz anlayışını herkes kabul etmişti. Açıklamalara bakarsak milletden korkan yetkililer başkalarını karalayıp oy kaybına tahammül edemeyeceklerini ortaya koydular, e bilinirki bu ülkede din ve milliyetçilik üzerinden aldığın oylar iktidara taşır, ikisininde ortak noktası bayraktır yani milliyetçilik kalıbı yıkılmaz parçadır.Gelelim günümüze 2 haftadan beridir teroristle müzakere için açıklama yapan hükümet ardı arkası kesilmeyen söyleşilerle milleti yavaş yavaş sindirdi. Kanın durmasını isteyen şehitlerin olmamasını isteyen millete teroristle müzakere iyi birşeymiş gibi dikte edildi. İşin garip yanı bizde bunu fena bir şekilde yedik şuan hazmetmeye çalışıyoruz yani görüşmelerin olmasına ve sonuca bağlanmasına. İşin kısası oss-loya oss-loya kabul ettik sindirdik hatta yandaş olduk. Eğer gerçekten ecdadınız söylediğiniz gibi Osmanlıysa, Osman Gazi ise Orhan Gazi ise Fatih Sultan Mehmet ise Sultan Süleyman ise Mustafa Kemal Atatürk ise teroristle müzakere yerine mücadele edip kelle alırsınız. Bunun kafatasçılıkla alakası yok bayrağım vatanım için gerekli olanlar sadece, ecdadımızda bunu yapmasaydı viyana kapılarına dayanamazdı, kurtuluş savaşında 1 türk askerine 10 anzak askeri düşerken cepheyi savunamazdı. İhtiyaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttu.

Şehit kanları kurumadan dost olarak barzaniyi seçerken yer alan zihniyet, davosta israile kafa tuttuktan sonra arap baharını başlatmak ve sonrasında israilden fahri nişan madalyasını aldıran zihniyetle aynı. Sürekli sövülen ülkeden fahri nişan almak eğer kafanızı karıştırmıyorsa şöyle devam edeyim, verilen nişan tarihine bakarsanız israile büyük hizmet edenlere ve hizmet etmek için seçilenlere verildiğini de göreceksiniz. Aslında israile söverken, israilin orta doğudaki büyük amacına ulaşması için elçi olduğunuda anlayamamış olmamız ne acı. Arap baharı başladıktan sonta tek tek arap ülkelerinde çatışmalarda başlatıldı, İran önündeki on yılı görerek tavır aldı çünkü ortadoğuda güçlü israil istemediği için suriyenin yanında yer aldı. Kafanız çok karıştıysa hepsini kronolojik sıraya göre dizin toplayın size BOP çıkar yani büyük ortadoğu projesi eşittir israil.

Saygılar bizden ...

Not: Kişiler ve kurumlar hayal ürünüdür, yaşamaya devam edin.

27 Eylül 2012 Perşembe

OLUR ARA-DA!

Selam naber! bu sıkışmışlık içerisinde yaşadığımız mecburi günlerde derdinizi dillendirmeye geldim.

Yaz biterken aklımızda kuş cıvıltıları deniz kokusu, keşke daha çok denize girseydim, keşke daha çok ağaç altında kahvaltı yapsaydımların keşkelerini yaşarken, soğuk esen rüzgara inat tişörtlere şortlara veda edemedik. 5 gün grip olup salgın var ya yoksa sorun bende değil havasına büründükten sonra çıkan ilk rüzgarda ,bulutların güneşin önüne set çektiği seni bırakmam bilader yeter artık benim sıram geldi, şöyle bir geri dur dediği ilk günde outletden aldığımız kabanları giymedik mi, giydik. Sonra yolda yürürken pişman olmadık mı olduk, ilk önce çevredekilere bakıp bunlar manyakmı ya bu havada tişörtlemi dolaşılır sözünün 5 dakikası geçmeden kabanın ön düğmelerini açmak, bu eylemden de 5 dakika geçmeden kabanı çıkartıp eline almak, işte dünyadaki en büyük eziyet buydu bizim için elde kaban taşımak. Taşımak olsa yine iyi cepheye top mermisi taşısak bu kadar yorulmayız, saatlerce elimizde kalan kaban, trisepsleri şişirirken psikolojiyi tırlatma seviyesine çekiyor ayrıca yaşlanmayı hızlandırıyordu, e bu kadar dert saç döker mazallah..

Aynı durumu kış biterken yaşayan insan güneş gördümmü aldanma, lafını hatırlayıp çevresine aldanıp şuursuzca açılmak saçılmak için, kafesinde avını bekleyen kapısı açılınca saldıran aslan gibiydi. Pencereden güneşi gören insan sıcaklığı hissedemediği için tişörtle kendini sokağa attıktan 10 dakika sonra eve geri dönüp annesinden hırkasını da istedi. 

Biz hep aralarda kalırken, ortama tam uyum sağlayamadık herhalde, koşullayamadık bir türlü kendimizi. Buda günün sözü olsun SEVGİLER SAYGILAR..

25 Eylül 2012 Salı

BOZKIRIN TEZENESİ NEŞET ERTAŞ !

Babasıyla beraber gurbetlikte o düğün bu düğün demeden yıllarca babasının ve kendisinin besteledikleri bozlakları, adım adım anadolunun bağrına işlediler. İstanbul da keşfedildiğinde plak yapmak için yapımcılar onu sömürmekten başka birşey yapmadı, yılmadı didindi, bu ülkede yaşayan her insanın  aklına iğne gibi işledi türkülerini, kimseye magazin malzemesi olarak büyümeyi değil gönül bağında yükselerek tanınmayı seçti.

Neydi biliyor musunuz beni isyan noktasına getiren durum, yaşam hayatı boyunca reyting malzemesi olmamış bir kere bile magazin programlarında ne konserini ne adını duyduğumuz üstad, ölüm haberi video şeklinde hazırlanmış, her sabah programının ekranlarında yer alıyor. Yaşarken rant elde edemedikleri adamın ölüsünün daha çok değer kazanacağını zannedip duygusal bir kaç tane türküsü eşliğinde resimlerini döndürmek içlerindeki vefasızlığın vefasını göstermek, tıpkı aşık veysel gibi, muzaffer sarısözen gibi, karacaoğlan gibi, pir sultan abdal gibi, erzurumlu emrah gibi, aşık mahsuni şerif gibi, yaşarken kıymeti bilinmeyip öldüğünde efsaneleşen dillerden düşmeyenlerin arasına gönderdik büyük üstadı. Galiba milli karakterimizdi bu, yaşarken yermek, öldüğünde ise ego tatmini için göğe çıkarmak. Bir kaçtane kaldı halk ozanımız onları da hala saçma sapan programlara çıkarmak için çaba sarfedenlere sözüm, onlarda gittikten sonra bir albüm popüler müzik, bir albüm halk müziği çıkaranları dinlemeye muhtaç kalıcaksınız, size küfreden aşağılayan sadece 10 kelimelik şarkıları dinlemeye ve kandırılmaya muhtaçsınız. Sanatçı denilen kelime, parayı bastırıp albüm yapanlara yakışıyorsa, halk ozanlarımız sanatçı değil ilahtır benim gözümde.

Ah şu yalan dünyada, gönül bağımızı dağlayıp gittin, zülüf dökülmüş yüzüne hasret kalacağız, yazımızı kışa çevirdin viran eyledin gönlümüzü bozkırın tezenesi ORADA GÖRÜŞMEK ÜZERE HOŞÇAKAL....

12 Eylül 2012 Çarşamba

12 Eylül Anneleri!!



Başlıktan da anlıyacağınız gibi, en çok onları derinden yaralamıştı 12 eylül darbesi, tarifi imkansız acılar, kapanmaz yaralar, psikolojik sorunlar kalmıştı ardından. Kiminin oğlu, yeğeni, kardeşi, abisi, amcası, dayısı, dedesi vs. yani hayattan kopartacak kadar yakınları, yapılan işkencelerle idamlarla öldürülmüştü. Ölenler mi çok acı çekti yoksa kalanlar mı sorusu  duyguları tırmalarken, bu güne kadar gelen, eylül anneleri platformu kalanların daha çok acı çektiğini, acılarını kalplerine gömüp soğuk mermer başında ağlamak istediklerini tüm Türkiye olarak bilir olduk. 12 Eylül darbesinin kalıntısı sadece ortak acılar değil, ülkeyi muasır medeniyetler seviyesinden koşarak uzaklaşmasını da sağladı. İnsanların karneyle ekmek, gaz, yağ, şeker aldıkları günlerde, parası olmayanın günlerce aç kaldığı açlıktan ölündüğü günlere zemin hazırladı. Kimin neden öldürüldüğü, neden işkence edildiği yıllar geçse bile hala günyüzüne çıkmış değil. İnsanların gazete okuduğu için, kitap okuduğu için, şarkı dinlediği için, işkence edilip mezarı olmayan ölümlere yol açılmıştı. Platonik sevgilere yol açmıştı darbe, birbirlerine hiç açılamayan sevgileri öldürmüştü, çoğu genç kız aşklarının mezarlarında bile ağlama şanslarını bulamamıştı çünkü mezarları bile yoktu. Bir darbe sabahında kapısında tanklarla uyanan halk, felaketin başladığından habersiz anlamsızca yerel ajanslardan neler olduğunu öğrenmeye çalışıyordu. Ölenlerden işkencelerden haberleri varmıydı bilinmez fakat bir bilinmeze doğru sürükleniyorlardı artık. Acımasızlığın dişleri kendini gösterip bir daha telafi edilmeyecek acılara doğru yelken açarken, Kenan Evrenin bildirileri ajanslardan halka yayılıyordu. Bu eylül gününde kaybettiler sevdiklerini, cansız bedenleri için allaha ne kadar yalvardıklarını allahtan başka kimse bilemez. Darbeden sonra yeni doğmuş bebeklere en çok konulan isimdi Kenan-Evren, şimdi ise müebbet hapis için peşinden koşturduğumuz kişi... ortak acılarımızın sebebi olan kişi karşısında bizdeki bu tutarsızlık galiba Atatürk döneminden sonra neden bir adım ileri gidemediğimizin bir açıklamasıdır. Unutmayın ki darbe yeniliği değil, acıyı kederi getirir

Fakirlik zaruret beni ölümle korkutsa da, ben hürriyeti esirliğe değiştirmem. Mevlana

9 Eylül 2012 Pazar

PAZAR P-AZAR

Selam gençlik, sınavlarda bitti acilen toparlanmalıyım, okumalıyım, çalışmalıyım. Bir yığın şey birikmiş erteleye erteleye, okuyacağım kitaplardan bir tanesi Kemal Okuyandan Stalini Anlamak, okuduktan sonra tavsiye ederim falan filan. Tabi günlerden pazar, kapitalist sistemin işleyen çarklarının, dişlilerini oluşturduğum için pazar günü tatil haram bana. Dışarıda çılgınlar gibi eylenenleri gördükçe içim paramparça oluyor neden allahım neden diye isyan ederken, çevremden gelen kanka avemeye gidekmi sorusuyla kendime geliyorum. Sıcak esen rüzgar caddelerdeki kalabalığın ruhunu okşarken, akşam nasıl olucak telaşına kapılmadan edemiyorum. Eskiler geliyor aklıma olsada oynasak cinsinden bir akraba düğünü, yardıra yardıra, popodan penisilin yemiş gibi attıra attıra. Derken araba kornasıyla irkildim hayal kurarken yolu ortalamışım maşallah.

Pazar günü insanlardaki şekil kraliyet ördeği gibi süslü, ohh mis zamlar borçlar bizi ilgilendirmez biz havamıza bakarız, umrumdamı dünya tarzı vatandaşlara rastlamak yüzde yüz ihtimal. Haftanın yorgunluğumu sizi böyle yapan, yoksa maskeylemi dolaşıyorsunuz olum siz. Yolda yürürken kolbastı oynamak ne lan insan pazar geziyor diye kolbastı oynarmı yapraamm. Bak ağzımı bozucam şimdi, hem neden iki kişi falan gezmiyorsunuz siz, bütün köyü toplamışınız lan 15 kişi yan yana yürürmü bir yolda, işe giden var otobüse yetişecek olan var, bilerek mi yapıyorsunuz laleler. He bide böğüre böğüre neden konuşuyorsunuz ben senin nereye gideceğini bilmek zorundamıyım? yada havan kime yabancı nerenin tezeğisin sen.

Neyse attım metroya kendimi herzamanki gibi cıa görünümlü güvenliğe selam çaktıktan sonra yürüyen merdivenlerden soldan kaptırıverdim aşağı doğru, malak gibi duranlara arkadan sağlam bir palding koyardım ama işe geç kalıyorum uğraşamam. Bu pazarıda yedik gençler hadi bakalım, en sevdiğim noktaya geldik yarın pazartesi yiyin lan birbirinizi sendromunuzla bende ılık rüzgara karşı kahvemi yudumlarken sizin ruh halinizi çözümlerim. Sea you

Palding: Kıck boxda bir tekme biçimi.

2 Eylül 2012 Pazar

DON'T PARA-LİMPİK OLİMPİYATLARI!

Yazıma hızlı bir giriş yapayım diye düşünürken sakinleşmek için kolonya banyosu yaptım. Londra olimpiyatlarında ne gururlanmıştık ama koskoca olimpiyatları 5 madalyayla tamamlarken g.t tavan yapmıştı. 30 ağustos da bu kadar sevinmedik, sadece bizmi sevindik sanki, siyasiler trt falan koptu gittiler, sporculara gecenin bir yarısı telefonlarmı açarsın, kampa baklavalarmı göndermediler, canlı yayında al başbakan arıyor diye telefonumu iteklemediler. Çok destek vardı çok, hatta mütehayyit amcalar daire falan verdiler, daire işin içine girdiyse olay tamamdır geleceği garantiye almak önemli.

Neyse bitti gitti olimpiyatlar derken bir olimpiyat daha başladı, sporun bedenle değil ruhla yapıldığını ispatlayan bir olaydı bu 2012 Paralimpik Olimpiyatları. Vaktim olduğu kadar takip etmeye çalışıyorum biraz zorlanıyorum aslında, teknoloji çağında olmamıza rağmen çünkü, medyayla paralel gelişen siyasi baskı falan azaldı, gündeme gelmiyor bile, sporcularımız çatır çatır madalya alırken köşeye bir haber sadece, bazı yayıncı kuruluşlar ise onu bile yapmıyor, bencede haklılar başbakanın, bakanın olmadığı yerde reytingde yoktur mantığı. Olimpiyatlardan önce gerçekleşen yemekte, siyasiler yardımcılarını göndermişler, biz engeli olmayanlara yardımcılar sizlere düştük mesajı buram buram kokuyordu. Ama haklarını yemeyelim bir tanesi telefonla aramış diğeri selam yollamıştı. Engelin para etmediği reyting almadığı, insanlarımızın ucube gözüyle baktığı bir ülkede tabikide gündem her zaman başkadır, çünkü düşünceler engellidir. Neyse aslında daha iyi aramadıkları sormadıkları, günü 2 madalyayla kapatıyoruz. Basketbol milli takımımız, basketbol ilahı olan abd'yi rezil etti, Nazmiye Muslu halterde 106 kilo kaldırarak paralimpik rekoru kırdı, Çiğdem Dede halterde 105 kilo gümüşü aldı, Korhan Yamaç atıcılıkta gümüşü vurdu, bunlar 2 günde oldu devamı gelecektir eminim..

Mücadelelerini gözlerim dolarak izliyorum, para için, çeyrek altın için değil, farkındalık yaratmak için, bizde burdayız, görmeseniz de düşüncelerinizle ezseniz de bedenimizle değil ruhumuzla burdayız. Mesajlarını duyar gibiyim, sizlere son bir tavsiyem olsun; Görme engelli birini karşıdan karşıya geçirirken ona yolu öğretmeyin, onu beşeri canavarlardan koruyun...

30 Ağustos 2012 Perşembe

30 AĞUSTOS ZAF-ER BAYRAMI !!

Selam dostlar bu günün anısına birşeyler saçmalamaya çalışacağım. Bugün bizim için düşmanları kovduğumuz, karşımızda sayıca bizden 5 katı büyüklüğünde olan düşman askerlerini perişan ettiğimiz, Türklüğümüzle, bayrağımızla, vatanımızla iftihar ettiğimiz 365 günün sayılı günlerinden bir tanesindeyiz. Çünkü malesef aklımıza milli bayramlarda gelir bayrak, vatan ikilemi. 2 hafta önce er'lerimiz şehit olur insanlarımız patlatılır biz hala uyumaya devam ederiz. Alıştırılmışız artık gazetelerde okumadan hızlı hızlı geçeriz tv de dinlemeyiz konusu geçince küfür edip ticaretimize bakarız. Vatan, artık eski tarih derslerinde kaldı bizim için, kan ile aldığımız topraklar gece geçirilen yasalarla avrupalıya satıldı, tepelerimiz araplara satıldı, demiryollarımız çine japonyaya. Trt deki gösterileri izleyip duygulanan vatandaşa sözüm, yakındır izleyeceğin gösterilerinde kalmayacak. Kafamı bozan diğer konu bayramlarda hatırladığımız bayrakları bayram bittikten sonra yerlerde ezmek, elin amerikalısına bayrağını don yapıp giyiyor diye dalga geçerken, kendi bayrağımızı ayağımızda eziyoruz. Benim cüzdanımda 5 seneden beri sakladığım bir kağıt bayrak var, bir bayram sonrası yolda yürürken önümdeki gavat attı yere, onun arkasındaki de çamurlu ayaklarıyla üzerine basarak geçti ben ise ikisininde soyunu güzelce geçirerek aldım katladım ve cüzdanıma koydum. Her zaman yerdeki bayrakları görüp almam münkün değil, mümkün olan bilinçli insanoğlu, Atatürk döneminden sonra hiçbirşekilde iyi gitmeyen bir memlekette yaşamak, deveye hendek atlatmaktan daha zor, Atatürk'ün 50 yıl sonra açıklanmasını istediğimiz vasiyetini bile açıklayamıyoruz, kendimizle yüzleşemiyoruz daha ne diyeyim ben, bize bırakılan emanetleri, senede bir kaç kere hatırlamak size değil ama bana çok dokunuyor. İsyankar bir yazı oldu ama he deyip geçmemenizi umarım iyi günler..

24 Ağustos 2012 Cuma

SPARTA-KÜS

Önderlik yeteneğiyle dikkati çeken Trakyalı bir köle olan Spartaküs, bir olasılığa göre Roma ordusundan kaçmış, haydutluk yaparken yakalanmış ve köle olarak satılmıştı. Spartaküs MÖ 73'te kendisiyle birlikte Capua'daki Quintus Lentulus Batiatus'un gladyatör okulundan kaçan 77 arkadaşıyla Vezüv yanardağı'na sığındı. Küçük bir Roma ordusunca kuşatılan kaçaklar, asma dallarından yaptıkları halatlarla uçurumdan aşağı inerek Romalı askerleri şaşırtıp kaçmayı başardılar. Spartaküs, kendisine katılan ve sayıları 100 bine ulaşan kaçak köle ve gladyatörlerle Lucania'ya doğru yürüdü. Amansız bir çatışma sonucunda Publius Varinius'u yendi ve Thuria ile Metapontion kentlerini yağmaladı. Spartaküs artık Güney İtalya'ya egemen olmuştu. Roma Senatosu birden tehlikenin farkına vardı. MÖ 72'de iki konsülün yönetimindeki güçler Spartaküs'ün üzerine gönderildi. Spartaküs onları yendikten sonra kuzeye, Alpler'e doğru yürüyüşe geçti. Gallia Cisalpina valisi onu durdurmaya çalıştıysa da, yenilgiye uğradı. Köle ordusu artık Alpler'i geçebilir ve güvenlik içinde dağılabilirdi. Ne var ki, kimse İtalya'dan ayrılmak istemedi. Spartaküs, ister istemez güneye yürümek durumunda kaldı. Lucinia'ya geri dönen ordu, orada ilk kez Marcus Crassus'a yenildi. Spartaküs, Sicilya'ya geçmeyi tasarlayarak Messina'ya çekildi. Onları kaçırmaya söz veren korsanlar sözlerinde durmadı. Crassus köleleri kuşattıysa da, Spartaküs kuşatmayı yararak çekildi. Daha sonra, MÖ 71'de, savaşmakta direnen köleler Romalılarca kılıçtan geçirildi. Romalı general Pompeius, Spartaküs'ün ordusundaki çok sayıda kaçağı yakalayıp öldürdü. 6000 kişiyi tutsak alan Crassus, Appia Yolu boyunca tümünü çarmıha gerdirdi. Spartaküs'ün cesedi ise asla bulunamadı. O dönemdeki inanışa göre tanrıların onu yanına aldığı, koruduğu gibi dedikodular yayıldı. Ancak Spartaküs'e ne olduğu asla öğrenilemedi...
Şimdi ben bu efsaneyi neden anlattım merak içerisinde okumaktasınız gelmek istediğim konu çok basit, bir milletin tarihini değiştirmek için spartaküs olmaya, gerek yok Mustafa Kemal Atatürk gibi düşünmek onun yolundan ilerlemek toplum doğrusuna sürükler bizi. Kılıçla çizdiğimiz sınırları kalemle karalamaya başladık. Amerikan ingiliz medyası Türkiyenin geleceğini çizen haberlere imza atarken, biz kendi haberimizi adam gibi kitleye gösteremez olduk. Futbol stadlarında yaşanan olayları göstermek için birbirimizle yarışırken, ispanyol ingiliz rejileri, kamerayı daima sahada tutma çabası hepimiz tarafında görülüp de görmemezlikten gelmiyor mu? Avrupa da en çok insan hakları mahkemesinden ceza alan birinci ülkeyiz, bak bizimde birinci olduğumuz alanlar var ceza konusunda, kaçakçılık konusunda,  cari açık konusunda. Birinciyiz yani kimse elimize su dökemez. Aslında suç bizde değil kardeşim yetiştirenler de, kavgayı, gürültüyü, küçükken öğretmedilermi bize, vur oğlum kır kızım, küfür et hadi bakim. Büyüyünce de şikayet edip hayıflanmadıkmı. O zaman çok ünlü bir replikle size veda edeyim Eğitim Şart. He eğitim illa şart değil önce insan olabilmek şart.

17 Ağustos 2012 Cuma

MEVSİM NORMALLERİ ?

Selamlar nassınız iyisiniz havalar çok sıcak dimi, bencede kafamı dışarı çıkartmaya hatta işe gitmeye mecalim yok. Mecbur napalım ekmek parası ev sahibi dayanıyor kapıya, Yaz geldiği zaman beni yok sayın kışın var olayım diyorum doğanın kanununa aykırı olduğu için olmuyor tabi, ama ayı bile kışın uykuya yatıyor be kardeşim bende yazın yatsam kışın kalksam ohh ferah ferah takılsam. Neymiş efendim ayı bir hayvanmış, ulan biz neyiz peki...Yeryüzünde bütün doğanın ruhuna aykırı bir şey varsa biz yapıyoruz, yakıyoruz yıkıyoruz, yeni  bir tekerleme buldum kendimce sizde tokileştiremediklerimizdenmisiniz ? aynen öyle bütün arazileri tokileştirip  kafamıza göre takılmıyormuyuz. Sonra su basınca sel gelince ahh biz demiştik olmuyormu, hep olan tabi kapıcı çocuklarına oluyor ne olucakki dimi yan gelip yatmasınlar çöp atsınlar yükseklerde merdiven silsinler dimi haklısınız.5 gün önceden belirtilen yağmur yağdığında trafik felç, su baskınları sel olayları, dere taşmaları, toprak kaymaları, ya yağmur yağıpta korkuttuğu tek ülke biziz. Londraya hergün yağıyor ama hiç kapıcı çocuğunun öldüğünü duymadım boğularak, yada araçların sürüklendiğini. Ben artık her sene yeniden yıkılıp yapılan kaldırım yerine alt yapı çalışması görmek istiyorum. Belki ben göremem ama kesin torunum görür bak o derece umutluyum yani. Ne demişler paran yoksa alma kardeşim bodrum kattan ev git 2. katta kirada otur canından olma. Kafamı parça pinçik eden bir diğer konu ise meteorolojinin sunduğu hava durumu haberleri, mevsim normalleri dışında seyredicek lafı. Lan mevsim normali kim ne zaman geldi ne oluyor, bu hava hep anormal mi, hersene mevsim normalleri dışında hersene böyle, mantıken hersene böyleyse mevsim normalleri olmuş olmuyormu. Sel basar sıcaktan adam ölür hep hava mevsim normallerinin dışında bahanesi bırakın bu işleri, doğaya karşı çıkılmaz ama artık suçu havaya atmayın gençler. Oruçluyum farkettiyseniz kafam kumpir gibi sıcak ve karışık. Hadi görüşmek üzere...

10 Ağustos 2012 Cuma

EN ACI HANGİ ACI?

Selam dostlar bu aralar beni düşündüren konu acı meselesi evet bildiğiniz acı. Hangi acı daha acı yada hangisi daha basit acı, tabi duygu olarak söylüyorum biber acısı yada ağrı sızı acısı değil bildiğimiz ruh acısı. İşsizlikmi daha çok acı yoksa parasızlıkmı ? çirkinlikmi yada güzellikmi? fakirlikmi yada zenginlikmi? açlıkmı yada toklukmu? hepsinin içerisinde kendi bölümlerine ayrılmış acılar vardır fakat ortak acıları emin olunki ölüm acısıdır. Anne acısı baba acısı kardeş dayı amca bunlar çok acıdır fakat evlat acısı daha acıdır. Öğrenmiş oldum çaresizlik denen şey ortaya çıkar ve sana kendini hisettirir, hissetmeye başladıkça daha çok acır daha çok acıdıkça daha çok hisettirir. Geceleri nefesini dinlediğiniz varlığı, canı acımasın diye ufff diye savuşturduğumuz tehlikeleri geleneksel tabirle yemeyip yedirdiğimiz fanilerin acısı daha acıdır. Aklıma gelen cümleler gözlerimde doluyo bu aralar bu kadarlık kusura bakmayın görüşmek üzere iyi geceler.

2 Ağustos 2012 Perşembe

OLİMPİ-YAT

Selam arkadaşlar, uzun zamandan beri görüşemediğimiz için kendimi çok bitkin yorgun ve eksik hissediyorum. Acaba ne yazsam diye düşünürken beynimde bir ampul yandı ve konuma karar verdim 2012 Londra Olimpiyatları. Seyir zevki açısından o kadar zevkli geçiyor ki değmeyin keyfime 24 saat izlerim tadında fakat gelelim milli sporcularımıza. Var bir tutukluk ama çözemedim, bunun sebebi siyasiler mi yoksa sporcular mı ?  Her dakika başında adamlar başbakan, bakanlar, sürekli madalya madalya, baklava yediriyorlar filenin sultanlarına servisi dışarıya atan bahara yok diye, alttan alttan dürtüp baskı altına alıyorlar. Ülkeye gelince ekmeğinizi keserim manasında. Ya bir rahat bırakın! biz olimpiyatlara çok farklı gözle bakmaya başladık bu sene madalya olmazsa olmaz, milli dava haline geldi. Halbuki spor spor içindir, spor ülke siyaseti için değildir bunu bilirim bunu söylerim. Olimpiyatlardan önce öyle bir medya baskısı oldu ki sporcular sadece olimpiyata gidelim gerisini boşverin mantığına büründüler, halbuki hızlı giden atın b.ku seyrek düşermiş bilemediler. Sporu siyaset ve ekonomi haline getirdiğimiz için umut içinde olan beklentilerimiz, gong sesiyle söner. Halbuki amatör sporlarda daha başarılıyız, çünkü sponsor yok baskı yok ekonomi yok, ceplerinden giderler müsabakalara, madalya almadan dönmezler işte tüm mesele bu. Sporu yalnızlaştırmak gerek. Mutlu günler herkeze...

22 Temmuz 2012 Pazar

RAMA-ZAM!!

Selam dostlar, bu sıcak günlerde oruç tutmaya çalışanlara, tutamayanlara herkese selam olsun nassınız iyisiniz inşallah anangiller babangiller dayıngiller emmingiller nasıllar iyilerdir iyilerdir son ramazan zamlarından sonra bomba gibi oruç tutuyorlardır.
Her sevgililer günü geldiğinde ne bilim anneler günü babalar günü, falan derken hep emperyalistlerin uydurması bunlar alışveriş için fiyatları şişiriyorlar deriz ve karşı çıkarız. Ulan kendi dinimizde yer alan bir ibadeti, kuranda geçen ibadeti artık rant olayına çevirdik. Neymiş efenim ramazan geldi 10 tl'lik peynir 15 tl, hurmayı 15tlye alırdınız fakat ramazan geldi 30 tl. Ee başka daha neler neler, herzaman aldığın hurma ramazanda ismi değişir fiyat iki katına çıkar, bildiğimiz bim hurması lan bu yok efenim ne bimi bu hz. ömerin dokunduğu ağaçtan falan, saçmalamada üstlerine yok, zaten o dönemde heryerde hurma ağacı vardı, sen nerden biliyosun dokunduğunu gördünmü, milleti din üzerinden sömürmek ve bile bile sömürülmek bizde. Evine ramazan geldi diye yeni birşeyler almak için insanlar belkide para biriktiriyorlar fakat esnafımız nasıl turistlerden 2 kat para alıp sonra küstürdüyseler şimdi yerli turistleri yani daimi müşterilerini de küstürecekler bu kaçınılmaz son olucak. Ramazan ayı 11 ayın sultanıdır ibadetlerin en güzelidir, en hayırlı en bereketli ayıdır,  maselef işgüzar esnaflar yüzünden hurmasız sofralar daha çok kurulacak. Sahurda yenen kahvaltılıklar daha çok gram hesabından alınacak. Ne zaman adam oluruz dersek önce insana saygıyı kul hakkını yememeği öğrendiğimiz zaman, görüşmek üzere..

16 Temmuz 2012 Pazartesi

BLUES BROTHERS

Panpalar selam, trafikte dinlemeniz için bu parçayı sizlere armağan ediyorum aman sinirlenmeyin, kafanızı bozmayın, bir araçlık yer için önünüze geçip sanki 10 km yol gitmiş havası yaratan araç şoförlerine küfür edip levyeyi kelebek camına indirmeyin, he eğer top oynamak istiyorsanız, biz bir takım kurduk bridge football club diye çağırın oynarız yani. Hatta kazanana köprü geçişi bedava. Pardon ya köprüyü zaten bedava yapmışlardı dimi o zaman kazanan takıma trafikte meydana çıkan kağıt helva ısmarlıyoruz. Sizler için gelsin iyi günler İstanbul...

11 Temmuz 2012 Çarşamba

SAROZ KÖRFEZİ BOLAYIR KÖYÜ!! SAKLI CENNET

Selam arkadaşlar, bu aralar fazla görüşememekteyiz sıcaklar beynime beynime işlemekte bende bir bloğumun olduğunu hatta ben olduğumu unutmaktayım. Neyse konuya girelim bu hafta sonu Türkiyede gizli kalmış, el değmemiş, çok az meraklı insanın bildiği, saflığını, cahilliğini, tarihini, anadolu delikanlılığını kaybetmemiş bir yerdeydim. Çanakkale Geliboluya bağlı Bolayır köyündeydim. Sonunda köy yazdığıma bakmayın,
medeniyetin, tarihin, cumhuriyetin, eğitimli insanların kokusu buram buram sokaklarında kokmaktadır. Atinalılara, Spartalılara, Bergama krallığına, Romalılara, Bizanslılara Osmanlılara ev sahipliği yapmış, Vatancı Şair olarak da bilinen Namık Kemalin mezarının bulunduğu, bırak Türkiye tarihini dünya tarihini içinde barındıran bir yapıya sahip hatta bence köy koruma altına alınmalı tarihi miras olarak nitelendirilmelidir. Bu biraz ütopya oldu galiba elimizdeki tarihi ingilizlere verdikten sonra bundan bahsetmek biraz abes olur neyse konuyu dağıtmayalım. Bolayır köyünün bir özelliğide sahili ve denizi, dünyadaki ilk kendi kendini temizleyen deniz, müthiş bir sakinlikle ve temizlikle insanlara keyifli vakit sunuyor. Plajı biraz bakımsız ama istanbuldaki plajları gördükten sonra şükretmek geliyor içimizden. Denizin üzerinden içini rahatlıkla görebiliyorsunuz altın rengi kum miami sahillerini andırıyor. Cankurtaran yok, ip sınır yok ama insanlar istediği derinliğe kadar gidebiliyor çünkü orada deniz seni seviyor. Kilyos da denize akıtılan atıklar, denizden alınan kumlar sebebiyle deniz insanları boğarak bir nevi intikamını alıyor. Bu arada Fethiye ölüdenizden daha ölü söylemesi benden, bazı rüzgar sörfçüleri ise, buranın alaçatı dan daha iyi olduğunu söylüyorlar. Lahmacun .bodrumdaki gibi 50tl değil 1.50 tl. Plajdaki şezlong işletmecileri ise nazik ve samimi, osmanlı padişahı türbesindeki bizi sıcak yüzüyle karşılayan teyzeyi unutamam, köye girişte sağlı sollu köy kahvelerini unutamam hayalimdeki gibi, sizinde hayallerinizde olsun gidip görmenizi isterim. İyi günler


30 Haziran 2012 Cumartesi

ORTAÇAĞ!

Selam panpalar, nabersiniz falan filan, bir serdar ortaç şarkısı daha dinleyerek aklımdakilerin de uçmasını sağladım neyse zülfü baba şarkısı şimdi toparlar beni. He ne diyoduk ee sizler daha daha nasılsınız moduna geçmeden konuya geçmek gibi bir niyetim var ama geçemiyorumki, beni tutan birşeyler bildiklerimi unutturacak, elimi bağlıyacak, beynimi sansürleyecek birşeyler oluyor. Anlayamıyorum anlam veriyorum sesimi çıkartamıyorum, bizim savaşımız kalemle derken zönk bir tokat daha yiyorum, aklıma ortaokuldaki tarih öğretmenim geliyor, ortaçağda görüşlerini söyleyen bilim adamları, yazarlar, şairler, eleştirmenler öldürüldü, asıldı, yakıldı, taşlandı, çok iyiydi o zamanlar nasıl olsa ortaçağ geçmişti artık böyle olaylar yaşanmayacaktı diye düşüncelere de dalardım. Biz ortaçağı geçeli yüzyıllar oldu ama,  zihniyeti geride bırakamadık bir türlü, kanunların olmadığı zamanda kral, padişah, feodal bey, asardı, kanunlar var şimdi işi kılavuzuna uygun yapılır halde görmek aslında tarih tekerrür edermiş sözüne selam çaktırıyor bana. Neyse tam olarak açmadım konuyu ama farkındaysanız korktum. Bu aralar en çok baktığım resim sizde bakın. Mutlu, huzurlu, Rantsız günler diliyorum iyi akşamlar.

26 Haziran 2012 Salı

PSİKOLOJİK!

Selam gençler size sıcak nedeniyle balkondan yazıyorum, aşağıdaki insanları izliyorum deminden beri neyin kafasında lan bunlar gece gece, sigaranın dumanın kendine yar sananda var gecenin karanlığını gündüze çevirende, umutsuz hallerin içerisinde savrulurken belkide gece karanlığı umutları, belkide karanlıkta özgür hissediyorlar kendilerini, kimse ne der diye düşünmeden saklanmadan içiyorlar sigaralarını.

Geceleri boş sokaklar gündüze göre, yorgunluğunu atar üzerinden ertesi bir güne hazırlar kendini, ağır yük vardır omuzlarında. Yamuk yapamaz, birgün ben bıktım diye bırakamaz hergün hersaat görevdedir. Bazen tutarsız insanlar vesilesiyle su borusu patlar, doğalgaz borusu falan filan derken yorarlar onu,
kazarlar da kazarlar işte o zaman  biraz dinlenir gibi olur. Birde süsleri vardır bunların, kaldırımlar!
kaldırımlar, sokakların süsüdür, renkli taşları, kenarlarındaki çiçekleri, ama saolsun taşeronlar hersene yeniden yaptığı için 6 ay zaten kaldırımdan değil araba yolundan yürümek zorunda bırakılıyoruz.
Neyse işte bu sokaklar nabız tutar, kavgaları, aşkları, tutkuları, ihanetleri, yalanları, fakirleri, zenginleri, hainleri, daha bir çok şeyi tutar içinde sır vermez söylemez görür ama görmemezlikten gelir. Sokaklar iyidir insan hayatında sosyalleşmenin temeli sokakta saklambaç oynamakla, yakalamaç oynamakla başlar, sokaklar önemlidir. Unutmayın herkez bir gün yine sokaklara dönücek şekerden şatolar elbet ericek... İyi geceler

19 Haziran 2012 Salı

ŞEHİT!!

Aslında sabahtan başladı beyin uyuşmam, kahvaltı başında haberlerden öğrendim, ben sadece elimdeki lokmayı bıraktım vücudum uyuştu, boğazımda düğümlenen 9 boğum noktanın içerisinde bir yerlerde kendini saklayan birşey ağrısını hissettiriyordu, sanki dahasıda olacak der gibi. İnsanın konuşabilmesi için sözcükler, kelimeler 9 boğum noktasından geçer, bu sefer geçmedi konuşamadım; kulağında bir çınlama hissedersin, aynı anda kendini hissedemezsinya o durumdaydım. Aslında ilk defa olmuyordu bu önceki şehit haberlerinde de oluyordu, olmaya da devam edicek ben alışmıcam lan bu haberlere 40 saniye haberlerde izleyip sonra unutmucam, ilk günkü gibi üzülücem kahrolucam yine hissedemicem ve o alıştık artık diyenlerede sürekli küfredicem amınıza koyim sizin.
20 yaşına kadar büyüt hergece yanında ol her derdinde onu dinle gözünün nuru evinin direği olsun asker ocağına gönder tabutuyla geri gelsin, hakettiği saygı ise sadece biraz medya reytingi, cenazesinden 30 saniyelik görüntü sonra! ya sonra! unutuldunuz, sizde sıradanlaştınız artık anlamında geçiyor zamanl. Halbuki şehitlerin yüzde 99u memleketine gidip ailesine bakıcaktı, tarım ve hayvancılık yapacaktı, nişanlıydı evlenecekti, evini kurup asgari ücretle belki kasabada çalışıp yada köyünde tarla yapacaktı çok ciddiyim 7000 evladımız şehit olmasaydı bir o kadarda sivil vatandaşımız, belkide sözde tarım ülkesi olacak ülkemiz özde tarım ülkesi olacaktı. LANET OLSUN GÖZ YUMAN DESTEK VEREN DUYARSIZLAŞAN HERKEZE LANET OLSUN !!!

14 Haziran 2012 Perşembe

EN BÜ-YÜK ASKER!

Selam askerler! napıyosunuz, uzun zamandır görüşemiyoruz, malum kışın balkanlardan gelen soğuk hava dalgası yazın afrika çöl sıcakları derken şiştik burda. Tamam ithalatı fazla yapıyoruz hep yabancı sermaye ama kardeşim bari mevsimler bizim olsun ya kışı balkanlardan, yazı afrikadan alıyoruz, neyse konuyu dağıtmayayım başlık havada kalıcak yoksa! muhtemelen herkez asker anıları dinlemiş, resimleri görmüştür, içlerinizden bazılarıda askerliğini yapmış olabilir. Sadece takıldığım bir konu var neden hep komutan anıyı anlatan askeri çok sever ama bir çakar asker dünyayı ters görür, yada albayın kızı neden hep anlatan askere aşık olur, albayın kızı motormu lan sanki, yada şöyle, birgün nöbette uyuyodum alt devremin vurdum kafasına uyumayacaksın dedim, neyse komutan geldi bizim salakta uyumuş kaldırdı ikimizi, 213543 km koşturdu tam teçhizatlı, sonra süründürdü, sonra izmaritleri toplattı, sonrada çok sevdiğini söyledi !! ne lan bu, komutan herkeze sevdiğini söylüyor saçmalığa bak. Canı sılılıyo abi adamların 15 ay sıkıntıdan ne yapcaklarını şaşırıyorlar, helikopter görmemiş silah tutmamış, bir atıyor sanki vietnamda ramboyla beraber silah tutmuş, askerde kantindeki bisküvileri yemekten sıçamamış gelmiş bize yılandan kurbağadan olayı abartanlar var dağda timsah gördüm falan... E haliyle bu adamlar askerliği bitirmek için hergün bütçeden yiyorlar. Helal olsun ama fazlalık olan askerleri elesekte hem daha eğitimli hemde daha ekonomik askerlere sahip olsak, bütçeden kestiğimiz parayıda eğitime harcasak galiba daha olumlu birşeyler yapmış oluruz, yanlış anlaşılmasın bu sözlerim doğuda, tehlikeli yerlerde görev yapanlara değil, sözüm, ankarada, istanbulda rütbeli gelicek diye nöbet tutturulan askerlere, sözüm taksimde büyümüş adamı gümüşsuyunda askerlik yaptıranlara, ne farkı varki evinden aldın 1 mahalle arkasındaki askeriyeye akşama kadar nöbet tut boş vakitlerinde diye verdin part tıme askerlik yani annesi camdan el sallıyor o kadar neyse hadi baş başş kafam çok kızgın, diğer anlamında kızgın sıcaklık derecesinden dolayı:)

9 Haziran 2012 Cumartesi

FİKRİMİN İNCE GÜLÜ!

Selam dostlar, yine güzel bir cumartesi baharı doyasıya yaşayan kuşlar ağaçlar yapraklar ve böcekler kadar özgür değiliz betondan binalara tıkılıp zinciri tamamlamak zorundayız. İşte bugünlerde bıkarsın kendinden bir kedi kadar hızlı, kuş kadar özgür, böcek kadar gizemli ve küçük, yaprak kadar umarsız olmak gelir içinden nereye savrulacağı belli olmayan, evrende özkütlesi olan cisim olarak düşünmek istiyorsun. Bende öyle istiyorum çünkü elektrik kabloları bile yazın gevşiyor yerlere değiyor ben nie gevşeyemiyorum benim suçummu ilkokulda böyle öğrettiler yazın maddeler gevşer kışın sıkılaşır, bende maddeyim benim evrende ne özelliğim varki her kütlesi olan belirli bir yer kaplayan maddelerle aynıyım, kışın sıkılaşırım yazın buharlaşırım kime ne ki? Bende ben kartal olmalıyım yazın izlemeliyim evreni maddeleri, maddeciyim lan ben sıkıldım artık hümanist olmaktan off, sıradaki parça tüm madde severlere gelsin SEA YOU İNFİNİTY


5 Haziran 2012 Salı

KİL-YOSUN

Selam dostlar, aöf sınavından itibaren kafalar biraz yanık olduğu için düşünmeye vakit olmadı, napalım bizi sınavlarla uyutmaya çalıştıkları, etraftaki olan biteni görmemiz için malum büyük baskı hissediyoruz milettçe. Neyse yaz gelmeye çalışıyor kimilerine göre gelen yaz değil tanımlanamayan bişey, ben yaz gelmiş gibi davranıyorum öyle umut ediyorum. Malesef en çok uğrak yerlerimizden olan kilyosda yine binlerce kişi aynı anda denize giricez, haftasonu gelsin diye dua edicez, evden kap kacak, ekmek arası ne bulduysak çantamıza alıcaz ve başlıcaz zorlu,bunaltıcı kilyos yoluna, sıcak, kalabalık trafik derken, cehenneme gitmeden cehennem havasını alırız. plaj kapısında kişi başı ücret öderiz hafta boyunca onun parasını biriktirmişizdir, çantalarımız didik didik aranır o anda yiyeceklerimizi bulunmaması için dua ederiz 45 saniye 45 saat gibi gelir, bulurlarsa aç kalıcaz akşama kadar malum, beyfendiler içeriye yiyecekle almıyorlar içerdeki ağa babaların restoranları boşmu kalsın. Kapıdan geçeriz içimizi bir ferahlık huzur sarar o an gitdiğimiz yer kilyos değil maldiv adaları gelir bize kendimizi çok özel yerde zannederiz ve meraklı gözlerle uygun yer seçmeye başlarız, boş yer ararız kendimize göre ama her 1 mtreye 2 havlu düşüyo neyse iyi kötü buluruz. Soyunuruz deniz bize bakar biz denize e tabi tanışmak gerek kira ödemekten doğalgaz ödemekten eğitim harcı ödemekten denizle tanışmaya vakit kalmıyor, ayak parmaklarımız sokarız tanışmaya çalışırız, genellikle soğukmuşsun deriz ve yukarıdan inecek olan bir cesaretle denize atlamak için beklemeye başlarız. O cesaret gelir çünkü zaman aleyhimize, atlarız denize, içerimizde mutluluğun tarifini kimse tasvirleyemez, o an kalkarız yüzümüzü ovuçlarız o da ne! kafamızda vücudumuzun üzerinde yosunlar, hemen onlardan kurtulmaya çalışırız bir bakarız denizin üstü yosun tabakası bu tabakayı delenler yüzebiliyor. O kadar da para verdik die kendimizce hayıflandıktan sonra biraz derinlerde yosun olmadığını görür ve baskalarından gördüğümüz hareketlerle yüzmeye çalışırız kilyosun azgın sularında, biraz daha derine gider, gider dalgaların bizi yutmasına izin veririz çünkü ne onlara nede hayata karşı koyacak güç kalmamıştır artık. Çakma cankurtaranlar suya atlar ama onlar plajdaki kızlara hava basmak peşinde çıkarırlar cansız bedenini sahile, hayatın o sahilde kalır, para verip girdiğin oturmaya yer bulamadığın yosunlar yüzünden derinlere gidip boğulduğun, ve hersene sadece bir kere girebildiğin o sahilde, biz her yerde söylenen reel kişi başına düşen milli gelire gerçekten sahip olmadıkça, her sene yüzlerce insanımızı parayla boğup o sahilde bırakırız, ve üstüne haftasonu tatilcileri diye alay konusu oluruz..!!!

2 Haziran 2012 Cumartesi

SIN'AV

Güzel haftasonunun sınavlar nedeni ile berbat geçmesinden dolayı emeği geçenleri kutluyorum o soruları yazanların ellerinden öpüyorum, fazla konusmayalım şunu dinleyelimde neşemiz yerine gelsin. Hep sınavlardan geçmek zorundamıyız diye ferdi tayfurun filmlerinde sahilde yalvarması gibi yalvarıyorum oooouuuuuuffff oouuff oufff:S

31 Mayıs 2012 Perşembe

HAVA'LAR

Selam dostlar yazımı okurken konuyla münhasır olan paylaşımı dinlemenizi şiddetle rica ederim.
Bu hurafelerden bıkkınlık geldi artık, yağmura bile karışır olduk lan sizene yağar durur, neyin kafasındasınız hemen başlıyorsunuz senaryo yazmaya. Bu sene yağmur çok yağdı kesin sıcaktan buharlaşırız naylon kilotlu çoraplarımız erir, yok su bulamıcaz kendi çişimizi damıtarak içmeye başlıcaz, ulan görende isviçreli bilim adamı zanneder hepsini, meteoroloji uzmanı maşallah. Diğer konu ise felaket senaryosu nostradamus halt etmiş kitlenin yanında, yazın yağmur yağdı kesin deprem olucak, ay geçen gün bir gürültü koptu deprem diye uyandık bir fırladıkki ne görelim sarhoşun biri kaza yapmış deprem zannettik. Bizim adan gidip depremi önceden haber veren muhabbet kuşu aldı ötüyomuş depremden önce, böh artık yaa yıllarca nasıl akıl edemedik bunu. Kardeşim bunlara suç bulmamalıyız aslında imam osurursa cemaat naapsın:?

30 Mayıs 2012 Çarşamba

PAP!!!!! CHULO

Günaydınlar, çarşamba sabahına yakışır şekilde bir zamanlar fırtına gibi esen, kimileri lisede kimilerimiz ise ortaokulda çalıp çılgınlar gibi dans ettiğimiz, videosunu izlemek için 12 saat numberone tv izlediğimiz, karne günü okula götürdüğümüz vcdye sentello 13 serili cdyi takıp hocadan izin aldıktan sonra yardırdığımız şarkı sizlerle olsun Sayın okuyucu! Güzel gün geçirmeniz dileğiyle. Bu arada en son sentello 35 vardı ama içindeki şarkıların sadece yeri değişikti yani 1 den farkı yoktu:) ulan ne safmışız ya kapak resimleri bile aynıydı:)

29 Mayıs 2012 Salı

SESSİZCE! DİNLE

Günaydın sayın okuyucu! hiç moralinizi bozmayın hava güzel anlıyorum bende aynı dertden muzdaribim ama, kapitalist dünya çalışmayanı metroya bile bindirmiyorlar. Hava güzel sizde içerdesiniz yapacağınız tek şey play tuşuna basın ve kendinizi kumsalda hissedin. Sea You!

27 Mayıs 2012 Pazar

EMEKLİ REYİZZ!

Selam dostlar! iyisinizdir inş. görüşmeyeli beni sorarsanız, bende iyiyim, sizlere kokulu öpücükler gönderiyorum diyerek girmek çok isterdim sözlerime ama malesef yapı meselesi. Biraz maçoyuz biz çocukluktan yaşlılığa geçirdiğimiz evrimlerle devrim yaratırcasına koşuşturmacaların içinde, yinede maçoluk allahın bize bahşettiği ulvi görevlerimizden sanki. Moralimiz bozulur, sorana yok bişey, hasta oluruz sorana, iyiyim ben! ne iyisi lan böbreklerin g.tünden çıkacak hala iyiyim, silahtan korkmayıp doktordan korkan tek milletiz! Meselelerden bir tanesi ise alınan maaş evdekilere, hatta kimseye söylenmez. Miktarın ne olduğu önemli değil, olaya FBI gizliliği katmak galiba hoşnut noktası. Ya alıyoruz işte bişeyler karnımız doyuyor, diye başlanan cümleler miktar meselesini unutturmak için allah belasını versin bu hükümetin cümleleriyle devam ettirilir, konu değişir. Emekli olunur herşey değişir vücut, beyin, duygular, adeta tersine yaşamaya başlar. Otdan sebeplerle trip adan babalar, olur olmaz heryerde emekliyim ben, aldığım maaş belli ne parası diye gidilen cümleler, herkeze emekli maaşını söyleme çabası, sinek soktu doktora gitmeler, gereksiz duygusallaşmalar benjamin button misali tavırlar. Oh mis emekli olmadan önce maçolukla gerçekleşen diktatörlükler, emekli olduktan sonra duygusallaşmayla elde edilen  diktatörlükler, çok seviyoruz milletçe diktatörleri süphanallah...

25 Mayıs 2012 Cuma

İSİM ŞEHİR BİTKİ!

İSİM ŞEHİR HAYVAN'dan sonra bu kitapta bence hakkettiği kıymeti bulacak. Fuarlar, imza günleri, bıkmadan usanmadan küfretmeden bekleyen insanlarla dolup taşacak. uzun yıllardır görmemiştim böyle eleştirel yazılara Türkiye'nin olağanüstü merakını sevindirici, çünkü kimse kolay kolay eleştiremez hatta günümüzde hiç eleştiremez sıkar, facebok tiwitter hesabından bloglarında eleştiri yazısı yazanların hali belli. Neyse Lise edebiyat kitaplarında Nefiyi, Nabiyi, Bakiyi falan görürdük aruzdu uyaktı falandı filandı derken atladığımız bir şey vardı; bu adamların bazıları hiciv yazdığı için öldürüldü bazısı ise padişahın yanında olarak makam arzusu içerisinde kendini yedi. Türk edebiyatında ise Namık Kemal vardı yazdığı romanlar tiyatro oyunları eleştirileri yüzünden çok sevdiği vatanından ayrı düşürüldü. Bahsetmek istediğim konu gazeteciysen yada şairsen, yazarsan, tarihten gelen sözde oligarşik yapılı ileri demokrasimizle canını ve vatanını kaybetmemek için ne yapmalısın işte bütün mesele bu.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Ray Ban'A VER!!!

Takmadığım gözlüklerimi dışarıda da takma kararı aldıktan sonra, çok geçmeden bu kararın ne kadar tehlikeli olduğunu hatırladım. Biliyoruz ki toplum olarak gözlük takana, küpe takana, yeni ayakkabı alana, şapka takana daha hazırlıklı olamadık, şapkayı kapıp kaçmak mı, yeni ayakkabıya basmakmı bide yerler çamurluysa ohh küfürler fora, gözlüğümü bakkal dahil mahalleden çıkana kadar herkeze vermek zorunda kaldım. Arkamdan bağırıpta durduran gözlüğü bi ver deyip alıp kaçan da oldu. Ulan sanki uzay mekiği almışım gibi bi popülerlik gidiyor. E herkez isteyince bazende vermiyorsun halkbuki niye vermiyorsun olum takıcak 30 saniye vericek işte içindeki ateşi söndür bırak. Bu seferde trip yiyosun iyiki bi gözlüğün var yedikmi gibisinden lan ben senin iyiki bi donun var çıkar ver diyormuyum milletin ortasında düngük...Bazıları sanki uçak almışım gibi davranıyor, gözlüğü taktı g.tü kalktı falan bakışmalar. Teyzeler desen onlar daha beter - ay bizim komşunun oğlu vardı çok akıllıydı çok iyiydi bi gözlük taktı çocuğu toplayamadık daha karakollardan, buda olur yakında onun gibi,- ulan adam ne yapsın her gözlüğü isteyeni dövmüş işte en iyisi bırak içerisi daha rahat, en azından isteyen bir gardiyan var. Kısacası da her türlü yeniliklere milletce tepki verip sonra sindirmemiz uzun sürüyor Cumhuriyetin kuruluşunda  da böyle olmuştu böyle olmayada devam etcek gibi duruyor.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

AÇ'IK ÖĞ'RETİM

Slm dostlar, şuanda elimde 2003-2010 yıllarında çıkmış açıköğretim sınav soruları var. Cevaplar bakarak konuyu anlamaya çalışıyorum yada cevapla soru arasında kendimi sorunun yerine koyuyorum ve empati yapıyorum ben olsam cevabım ne olurdu ve niçin olurdu diye. Tabi diyorsunuz ki bu adama kitap vermediler mi? verdiler kardeşim hemde ağırlığı 30 kilo civarında seyreden, kafaya düşse meteor etkisi yaratan, hatta NASA'nın uzaydan görüntüleyebildiği tek cisim olan  AÖF'nin kitaplarından verdiler. Kitap o kadar güvenli duruyorki yastık altına alıp uyuyasım geliyo yanımda bıçak silah vb. yerine onu taşıyasım geliyo. E kitap dışardan çok güvenli ama içi pek güvensiz be brother o kadar çok ayrıntı varki, sanki annemin dedesinin çocuğunun çocuğu teyzem gibi bir muhabbet türü. Sağ kulağımı sol ayak baş parmağımla tutarım gibi birşey bu. Geçen gün kitabın içerisinde bir konu ararken Arifin mancestera attığı gola rastladım, hatta bigün yine bir konuyu öğrenmeye çalışırken kendimi survivorda buldum gibi saçma sapan uzatmalara girdim. tek isyanım yıllık 500 lira harç yatırıyorum kapağını açmıyorum ekstra kaynaklara para veriyorum birde dersaneler var adı üstünde açıktan sınava girmeyi tercih ediyorum fakat dersaneye gitmem gerekiyor off çok yoruldum, kendimi genel gider hesaplamaları yerine koydum, daha çok yolumuz var onu gördüm. Sea You Tomorrow

20 Mayıs 2012 Pazar

BİZ'E A'İT

 Selam kankidaşlar (buda benden), ben sadece zannederdimki engelli asansörüne bineriz ama ne alaka be kardeşim daha fenalarıyla karşılaştım. Herif engelli tualetine girmiş yuh dedim artık yaa engelli asansörüne gireni, engelli parkına park edeni, engelli kaldırımını işgal edeni hatta var olupta kullanmadığımız  engelli otobüs sistemlerini görmüştüm ama bu kadarıda fazla geldi bana. Tek meraklandığım konu adamın vermek istediği mesaj engelleri tanımam sıçarım mı? yada bağırsaklar baskı yaptığı zaman engel tanımam sıçarımmı. 1. sini belki sindirebiliriz fakat 2. si biraz düşündürücü. Acaba bu adam parklarda piknik yaptığımız ormanlarda, hep kurumuş üzerinde artık sinek bile uçmayan b.klar görürüzya yada hani denizdeyken yüzeye çıkanlar yada işeyenlerde olabilir,lan bunlar yüzünden havuza giremiyoruz be, bunlar bir grupmu mesajları bumu geldiği zaman farketmez heryere attırabilirİm mantığımı yoksa sadece ben benden başkası yalanmı. Acaba genleriyle oynasak ne bilim mesela tualet ihtiyacını bile utanarak yapan bir köpeğin genini mi versek belki eğitebiliriz koşullayarak. Yada ne eğitebilir bizi heryere ne yapıp ne yapmayacağımız söyleyen yazılar? uyarıcılar mı? yani bize illaki birinin çobanlıkmı yapması lazım bilmemki...

19 Mayıs 2012 Cumartesi

19 MAYIS!

“Efendiler, bu durum karşısında tek bir karar vardı. O da millî hakimiyete dayanan kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak... İşte İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur...Türk’ün haysiyeti ve gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa, mahvolsun daha iyidir. Öyleyse ya istiklâl ya ölüm!” Kemal Atatürk, Nutuk.. işte bu sözlerden sonra milletin kararlılığıyla biz dünyadaki cenneti yaşıyoruz. Yıl 2012 hala manda altında olan ülkeler kıtalar zihniyetler var biz bu mandacılığı 29 Ekim 1923 te saf dışı bıraktık bir dahada görmeye niyetimiz yok.  Şehit kanıyla çizilen bu sınırlar ancak şehit kanıyla verilir tapuyla özelleştirmeyle bitirilemez. Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur. Bu arada değinmeden geçemeyeceğim metro yönetimi rengi sarılaşmış Türk Bayraklarını kaldırın artık almaya gücünüz yoksa seve seve bayrak getiririz..

18 Mayıs 2012 Cuma

L'OST!!

6. sezona gelmiş bulunmaktayım artık bu saat den sonra l'ost olucam yeter artık kafam allak bullak neyi düşünücem yada neyin peşinden gidicem herşey karıştı 3 yıl önce 3 yıl sonra 30 yıl önce. Bence  yapımcılar hikayeyi bitiremedikleri için saçma sapan yerlere taşımışlar olayı bıraksalar 2 sezon daha giderdi bu saçmalık, kesin biri durun artık yeter demiştir. Bir teorime göre bence 4. bölümden sonra bir türk senarist de katılmış olabilir artık türk dizisi izler gibi hissediyorum kendimi uzatta uzat acıtasyon entrika herşey oluştu maşallahh. Yakında lost yapımcılarına dava açmayı düşünüyorum bozulan psikolojim ve maneviyatımı kaybettim mangaldan çıkan siyah dumandan korkar oldum. Sayılarla aram zaten yoktu bu saatden sonra hiç olmaz loto bile oynayamaz duruma geldim, yolda sarışın mavi gözlü görsem dharma girişiminden zannedip kaçıyorum, ve en kötüsüde herşeyi mesaj zannedip unutmamaya çalışıyorum ve bir anlam yüklemeye çalışıyorum! yeter! benimde bir kapasitem var zorlamayın yanıcak az kaldı. L'ost hem kendini hem beni L'OOST dedittirdin artık nokta (4 8 15 16 23 42) loto oynadım çıkarsa paylaşırık:)

16 Mayıs 2012 Çarşamba

METROŞİZM

Selam dostlar, doğru okudunuz yeni bir akım doğuyor metroşizm, bu akıma nasıl mensub olabileceğinizi düşünüyorsunuz şuan o zman dikkatlice okuyun ve yazdıklarımı yapıyorsanız sizde farkında olmadan bu akımdasınız hayırlasa vesile inşaaaaalah. Metro durduğu anda kapıya doğru yaklaşıp inadına içeriden çıkan insanlara yer vermemiz için bizi uyaran okların üzerinde sırıtmak. Omuz omuza çarpışmak ve içimizden zincirleme sövmek, metroya bindiğiniz ilk 30 saniyede ne güzel icat iyiki var die düşünüyorsanız ve sonra saçma sapan hayallere ruhunuzu teslim ediyorsanız, duyduğunuz next station sesi sizi hayallerinizden zönk die alıyorsa. vagonda boşalan tek koltuğa herkezi gibi sizde bakıp içinizden oturmanın planlarını yaparken biri sizden önce davranıp oturunca bir adım ileri gidip sonra oraya gitmicekmiş gibi saçma salak haller içerisine giriyorsanız sanki herkz size bakıyo olum zatn herkez aynı şeyi dşünüyo sıkıntı yok yani. Ve o şahıs oturduktan sonra ona içerlenmek işte bunlar sizde varsa artık kurtuluş yok dostum metroşizme hoş geldin I want to play a game...

15 Mayıs 2012 Salı

Bob Marley !

Bob marley filazoftu adam herkezin ıkına ıkına söylediği hatta söyleyemediği kalplerin bir köşesine sıkışan duygularını şarkı yapmış hatta kitlelere hitap etmiş. Bağrın yanarya hani tanımlayamassın doktora gidersin şuramdan bir ağrı saplandı komple sardı vücudumu, bıçak saplanması gibi oluyor dersin, doktorda gözlerine bakarak sana reçete yazar hatta 1000mg lık antibiyotiğe maruz kalırsın tabi şanslıysan şanslı değilsen 12 tane penicilin çakarlar sana şarabı bitmiş ayyaş gibi yürürsün yolda düşmemek için birilerine tutunma çabası ile. Bob marley iyi söylemiş no women no cry vesselam...

NE YAPSAK?

Değişik bi halller içerisinde oldğumuz şu günlerde kendimize mi gelmeli yoksa kendimizden mi geçmeli..tüm mesele bu kaptanlar, mazoşist ruh haline bürünen ruh kendini mi yakar yoksa başkasınamı ihtiyaç duyar. Kendi pisliğinde çürümek deyimi işte bu zamanlarda karşılaştığımız şeylerden olur. Bahar kendini kışa hazırlarken sivitsörtmü giysek yoksa tişörtlerlemi dolaşsak aksam hava soğurmu üstümüzede bir hırkamı alsak, dondurmamı yesek yok yok daha yaz gelmedi hastamı oluruz desek, polenlere savaş açıp atkımı taksak, işte tüm mesele bu NE YAPSAK

13 Mayıs 2012 Pazar

BAŞKAN, MÜDÜR, KAMİL, ŞEF, REİS FALAN FİLAN

Selam Başkanlar napıyosunuzz!!! ne lan bu ismimiz yokmu bizim aldı bir takma isim modası geçiyor, önceden şairler mahlas kullanırdı şimdi herkez şair. Başkan, reis, müdür, haydut, afacan, kanka, kanki, kankiş, panpa, panpoli, panpiş, kankeyta, kanko, papa, peder, antuan, amiral, aga, kamil, off sıkıldım kişiliğimizden mi kaçmaya çalışıyoruz artık yada olmak istediğimizi mi söylüyoruz çözmek imkansız. Komple şizofrene bağladık azıcık realist olun olum. Sembolist misiniz yoksa genetiğinizlemi oynandı bilemicem artık. Batılı soyismi kullanıyor biz adımızı bile söylemiyoruz bence bundan sonra herkezin nüfuz cüzdanında reis, başkan yazsın çinliler gibi türeleyelim. İyice takığım artık biri bana ismimle hitap ederse gömcem kafayı.. See youu panpalarrrrr

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Zincirleme Fukara Tamlaması

Geceleri, barlar, diskolar, meyhaneler, kısacası kitle kafasını yaşatan bütün mekanlar ful, peki onlar eğlenirken dışarda bekleyen birileri daha var kim onlar, emekli simitçi yaşar dayı, nohut pilavcı ahmet amca, termosla çay satan hakkı kardeşimiz, aksesuarcılar, çiçekciler, kestaneciler, mısırcılar... lar da larr. Gecenin bir yarısında evdeki çocuklarına okul harçlığı,ev sahibinin zulmünden kaçmak için ev kirası götürmek; hırsızıyla, tinercisiyle sarhoşuyla ve en kötüsü zabıtasıyla uğraşmak zorundalar. Bu insanlar para harcamazlarmı peki harcarlar ama nereye, gece eğlenenleri fatherlarına kira öderler okul aydatı öderler ki parasız eğitimden bahsediyoruz. Marketten harcama yaparlar, kömürcüden kömür alırlar, eczaneden ilaç alırlar, para biter eğlenceye ne vakit kalır nede para günde iki öğün yemek yerse şükreder. Godoman baba alır parayı verir çocuğuna çocuk gider haftanın 7 günü içer dışarı çıkar, sıçar. Nerde bizim paralar tekrar döndü godomana alın size ZİNCİRLEME FUKARA TAMLAMASI...

11 Mayıs 2012 Cuma

Gitmeden Bir Tane Daha..

Kuş sesleri, polenler, yeşeren yapraklar, giyilen şortlar falan filan derken geldikmi şampiyonu tayin edicek maça. Kahvedeki ahmet amca ligin başlamadan sonucunun tayin edildiğini söylüyor zannedersin ki amca mayalarla yaşamış. Bakkal okan abi bağıra bağıra trabzonun hakkı yendi o maçta kan gövdeyi götürür diye ağzından salyaları saça saça sempatizan topluyor nostradamus mubarek ya. Maç oynanmadan biz oynadık bitirdik zaten kimilerine göre gs kimilerine göre fb kimilerine göre ise kan, hırs, şiddet kazanacak. Maçın sonucunda bir kişi kazanacakta peki kaybeden kim olucak bütün soru burda. Avrupada sadece bir takım kaybediyo bizde kaybolan hem maddi hem manevi ve en önemlisi spor ahlakı. Barca taraftarı başka bölgenin takımını normal hayattada da can düşmanı olan R.madridi alkışlıyor bizde ise popüler kültürün yarattığı rekabeti insanlığımızın önünden bir türlü alamıyoruz. Temenni: Yarın kazanan futbolun olması dileğiyle iyi akşamlar see you tomorrow

Vira Bismillah Diyelim!

Sosyal medya yayın hayatıma sıkıntılı bir şekilde başlamış durumdayım bizim için basitleştirilmiş blog için önce teşekkürlerimi iletiyorum fakat bu terimlerden anlamam için gerçekten bilgisayarı sevmem gerek. Her neyse güzel dolu günlerde beraber dertleşeceğiz yada sadece ben dertleşeceğim. Kimse olmassa son çare kendime hayali şizofreni bir kitle yaratırım yapacak bişi yok agalar!!!