21 Ekim 2012 Pazar

KENDİNİZİ HATIRLAYIN !


İnsan denen canlının, et, kemik, kan, damar gibi biyolojik terimlerden ibaret olmadığını öğretmişti öğretmenimiz. Düşünen tek varlıkdı insan! hatta dünyadaki en tehlikeli canlıydı. Teknik olarak kulağa doldurucu gelen etkilerinden ibaret olmadığını, yaşayarak görenlerdenim ve görenlerdensiniz.
Sadece ve sadece yaşamak için doğmadı insan, gülmek için, ağlamak için, farklı olmak için, duygularını yaşamak için varoldu. Küresel ekonominin en çok sevdiği tekdüzeliği ve tüketim çılgınlığını damarlarındaki kan gibi gezdirmeyi başardı insan. Aynı kıyafetler, aynı elektronik cihazlar, aynı zevkler, aynı renkler, aynı mantık, aynı hep aynı. Şu ölümlü dünyada aynısı onda da var mantığıyla geçen günlere tek tavsiyem, 
kendiniz olun kendinizi hatırlayın. Çünkü başkaları gibi yaşadığınız günlerden sonra kendiniz gibi yaşayacağınız günler kalmayabilir...

14 Ekim 2012 Pazar

BİR RÜYA GÖRD-ÜM-ÜN-ÜNÜZ

           Damdan düşer gibi değil sınırdan girer gibi anlatıcam rüyamı;
           Şii olan esad, sunni olan rte ile kanka kanka takılırken, ortadoğudaki gücün vatana geçeceğini anlayan hanslar, jamesler, bir çomak bir çomak diye aranırken buldular bir çomak. Bir milleti bölebilecek birkaç tane unsurdan bir tanesi, şii hükümetine karşı ayaklanan sünni muhaliflerdi. Jameslerden aldığı notalar karşısında neye uğradığını şaşıran reyis, kankasını yalnız bırakarak muhaliflere verdiği desteği duyurunca, esad kendini 40 gün odasına kapatıp ergenlik triplerine girse de vatanının muhalif durumu sebebiyetiyle bir plan üzerine yoğunlaşıp, müttefik ülke yerine, daimi düşman ülke statüsünü yapıştırmıştır sınırlarına. Bundan sonra rüya bir enteresan bir enteresan sanki gerçek gibi..
           Muhaliflere nasıl yardım edebiliriz, eğer bu esad bu kez düşmez ise ortadoğuda at koşturur triplerine giren hans, james ve ahmet, yeni bir planın stratejilerini tavla oynayıp nargile fokurdatarak gerçekleştirmeye koyuldu. İlk önce silah lazım, asker lazım, onları örgütleyecek birileri lazım, düşün düşün, buldular bir çözüm. Nato maddesinden yararlanarak tampon bölge vaadiyle sınırlara yerleşen, muhalif destekçilerinin içine ajanlar yerleştirilip eğitim vermek, sınırdan geçerken babasının evinde salondan mutfağa geçermişcesine rahatlığını sağlayıp planın bir kısmını uygulamaya başladı.
           İkinci bir plan ülkeyi biraz daha kızdıracak elini sağlamlaştıracaktı, ve buldular. Nerden geldiği belli olmayan füzeyle, enkazını çıkarmak için taa okyanuslardan getirttiğimiz gemiyle parçaları ve naaşları çıkarılan şehitlerimizin, kanı yerde kalmaması için sert çıkışmak gereği yapılması lazımdı. Biraz daha sinirlenen masa başındakiler daha somut adımlar atarak muhalifleri kendi ordusu gibi yedirmeye içirmeye başlamıştı.
         Üçüncü bir plan ise, uçak olayı ile savaşa çekilmek istediğini fakat girmediğini övgüyle anlatanlara kapak niteliği taşımalıydı ve nitekim, bundan yaklaşık 2 yıl önce amerika da bir seminerde oynanan oyunun sonucunda olanlar şimdi olmaya başlıyordu. O oyunda en son Türkiyeyi suriyeye karşı savaşa sokmak için kara sınırları içine sivil halka zarar verilecek şekilde saldırılacaktı. Oyunun sonucunda ülke savaşa girdi, şuanki durumumuzla pekde girmemiş gibi değiliz. Reelde gerçekleşen, muhaliflerin elinde bulunan bölgelerden hatta muhaliflerin olduğu ispatlanan yerlerden, top atışıyla akçakaleyi vurdular. Normal olarak anında karşılık verdik, fakat jet hızıyla ucu açık olan tezkere geçti. Korkutma niteliği taşıyan tezkere iyimi oldu diye tartışırken bence asıl mesele esadın sınırlarına yerleştirdiği ankarada gurur duyulan peşmergeleri korkutmak olsa daha iyi vurulurdu amaç. He misillemeye katılıyorum fakat, ülkedeki savaşı görmemezlikten gelipte 30 dakikada bütün tsk'yı güneye yığan kafaya katılmıyorum..
       Her neyse hayatında silah görmemişlerin savaş çığırtkanlığı yapması kadar masum bir rüya gördüm ben, en azından sizinde gördüğünüze inanıyorum, görmeye çalıştıysanız. Saygılar

Not: Yukarıdakileri anlamadıysanız tamamen hayal ürünü olarak da değerlendirebilirsiniz..

12 Ekim 2012 Cuma

KAS-MAYA GELMİYORUZ !

Selam, hemen konuya giriyorum malum protokolleri severiz biz tıkanıyorum sonra neyse;
          Hep böyle bir hayal peşinde dolaşırken, ah o vücut bende olsa şöyle giysem 2 beden ufak tişörtümü fırlasam sokağa diye az hayal kurmadık batılı filmler izlerken. Ne kadar atletik herifler hiçte göstermiyorlar kaslarını hep bol giyiyorlar diye alttan alttan övdük. Tabi bunu gören yapımcılar, yönetmenler atak başlatarak yerli filmlerde artık kas yığını oyuncuları oynatmaya başladı. E tamam batıyı örnek alalım fakat yanlış örnek almayalım, zaten ne gelirse başımıza yanlış örnek almaktan gelmedi mi ?
          E tabi kas yığınına dönüşen vücutları göstermek lazım izleyiciye, daha filmin ilk bölümünde herifin adonislerini göstermek için ufacık tişörtler giydirdik, sonra kol kaslarını göstermek için elini kolunu ayrı şekle soktuk, son olarak karın kaslarını ve göğüs kaslarını göstermek için seviştiren bile gördük, görmedik diyen bulsun beni. Oyuncu rolümü mü yapayım yoksa vücudumu mu göstereyim sorularıyla kendi kendini yerken, bizde reklamları izlemeye devam ettik. Son zamanlar da sokaktakilerin kas yığınına dönüştüğü nokta sevindirici tabi fakat biladerlerim, örnek aldığınız zenciler üzerlerine yapışan kıyafet giymiyor, tersine geniş kıyafetler giyip dövüş anında veya spor anında çıkartırlar vücutlarını, bizim hayran olduğumuz nokta o değilmidir aslında ? işin gizemli olması, e siz sokakta hödük gibi milletin üstüne üstüne yürüyorsunuz, cenke gider gibi, hayırdır lan kavgamı var diyesim geliyo birinizi çevirip.
          Fabrika ayarlarında sorun yaratıyoruz kendimizce, aynı tişörtler aynı pantolonlar, elde beyaz ellematik telefon, beyaz kulaklık kulaklarda, vatkalı, yakası açık sanki kurbanda tosun kovalamışcasına salaş kıyafetler, ama bir o kadarda özenli saçlar. Nedir sizin olayınız, spor yapmak çok iyi fakat hareket edemeyecek hale sokmak kendinizi, şimdi değil fakat 50 yaşında farkına varırsınız totonuzu kaldıramazsanız. Biz hep geriden takip ederizya, ama nedense hep kafamıza göre olanı yaparız. Yaptık mı ülke olarak aynı modele girene kadar ıkınırız. Sözüm türk sinemasına çekin ellerinizi fitnessların üzerinden.  Kara Murat'ın, İnek Şabanın, Badi Ekrem'in, Kel Mahmut'un ve aklıma gelmeyen birçok ismin sevilmesinin sebebi bizden olmasıydı, başkalarından değil..

11 Ekim 2012 Perşembe

KALDIK MI NOSTALJİYE ?

Hep bir eskiye dönüş lafları, eskiden böyleydi eskiden şöyleydi, hep bir yeni gençlere laf vurmalar, aşağılamalar, diyemiyorum ki bizim zamanımızda bilgisayar, laptop sizin zamanınızda yok kullanmayın lan o zaman gidip tek kanallı devrinizde yaşayın. Bizde seviyoruz, eski şarkıları, eski zamanları ama gözümüzü çıkardınız artık. Al işte perakende sektörü bile artık eskicilerden kurtulmak için, bütün kıyafetleri eskiye dönük yapıyor, yüksek bel pantolonlar, ispanyol paçalar, soluk kahverengi tonlarda kıyafetler falan, e hoşumuza da gitmiyor değil hani. Zaten ben merak olarak hep en eski dükkan nerdeyse ordan alışveriş yaparım yada kapısında 100 yıllık tek şube muhallebici, köfteci, kebapçı falan yazsın olay biter. Perakendenin canavarlaştığı günümüzde derdimize ortak olan bakkal amcayı, marketlerdeki kasa sesine tercih ederim tabiki, muhallebicilerdeki tatlıları, günlüktür efenim sabah uçakla alıyoruz bunları falan diyenlere de tercih ederim. Ulan koskoca uçak sana baklava getiriyor sende onu bana ucuzdan yutturuyorsun, ben yapsam çeyrek altın fiyatından satarım kilosunu. Mektupla aşk yaşandığı, sümüklü mendillerin hatıra olarak saklandığı, çekirdeklerin, şekerlerin, zeytinlerin gazete kağıdına sarıldığı günleri bende özlüyorum ama, gözümüzü çıkarmayın artık her lafın ikisinde eski de eski. Unutmayın ki ne kadar eski günler derseniz deyin, yeni günlerde eski gibi yaşamazsanız eskiyi özlemenin bir anlamı kalmaz. Eski günler deyip herkesin giydiği kıyafetleri almak için aynı markaların bulunduğu farklı avmlere gidersen, sana derimki bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Alın size yapım olarak eski fakat yenilerinden daha güncel bir şarkı iyi dinlemeler..


8 Ekim 2012 Pazartesi

EAGLES - HOTEL CALİFORNIA

Yoğun gündemin sıcaklığına aldanıpta kafayı sıyırmayın. Hayat kaygılarıyla boğuşuyorsanız balık gibi çırpınmayın, bilin ki çırpınmak daha çok batırır insanı. Av olmaktan vazgeçip avcı konumuna gelmediysen eğer, hala ormanda ne işim var diye hayıflanma orman olmasada etrafta kütük, çakal çok. Varsa bir sıkıntınız şuan itibariyle bırakıp sadece şarkıya yoğunlaşın, çünkü özgür olmalı insan özgür yaşamalı !


4 Ekim 2012 Perşembe

SAVAŞ ÇANLARI UZ-AK-TAN HOŞ GELİR !

Esad ve muhalifler çatıştıklarından beridir, "safını seç sopayı tut" anlayışı içine giren dünya ülkelerin arasında, bizde safımızı seçtik ve sopamızı tuttuk. Halkına zulüm yaptığı için muhaliflerin yanında olmayı, fakat altındaki neden yanıbaşımız da şii bir devlet olmasını istemiyor da olabilirdi. İran'ın tavrı netti Ortadoğudaki Şii egemenliğini kaybetmek istemediği için Suriye'nin safında, Rusya ve Çin ise ortadoğudaki egemenliği Avrupaya kaptırmamak için esadın kankaları gibi takılmaya başladılar. Yıllar önce esadla tatil yapan hükümet başımız kankasını başkalarına kaptırdığı için çok üzülmüş olacakki kendine başka kankalar arar ve çok aramadanda bulur. Nitekim oynanan oyunlar içerisinde büyük bir cengaver havasına bürünmüş arapların babası rte çok üzülmüş olacakki tampon bölge sözü verip bütün muhalifleri ve ajanlarını ülkedeki özel kamplarına alır hergün de besler. Bu arada alttan alttan bölgeye silah yığmaya da başlamıştır hatırlarsanız, yani pkk için değil suriye için olduğunu biliyorlardıki hatta çatışmaların çıkacağını biliyorlardıki hazırlıksız yakalanmayalım edasında kurultayı da bitirdiler. Uçağımız düşürüldükten sonra heyyyy oyuna gelmedik savaşın içine çekilmek istendik ama başaramadılar diye naralar atarken oyunun içindeki oyunu yedik ve tezkereye evet dedik. Suriye de muhaliflere silah yardımı asker yardımı ettiğimizi iddaa edenler alçaktır sözünü hatırlattıktan sonra, devletin kanalındaki bir dizide istihbaratçı askerin tayininin suriyeye çıktığını da öğrenip göz yaşlarına boğulduk. Tabi halkımızı askerimizi tehdit eden canına kast eden her tehlikenin milletçe karşısında yer alırız fakat milliyetçi dediğimiz duygular, devletler seviyesinde sadece bir oyunun parçası olarak tanımlanıyor. "30 seneden beri Pkk senin sabrını taşıramadı, Esad nasıl becerdi" mantığını anlamak için gece gündüz düşünsem de sadece koridorun sonundaki kapının arkasında terör sebebiyle şehit olmuş asker ve ailelerini gördüm. Onları duyar gibi oldum ve söylediklerini sizlere iletiyorum. Bizde Müslümanız ve bu toprakların askerleriyiz duymak istediğiniz buysa. Allah milletimizi ve askerlerimizi korusun Amin.

Not: Blog sever arkadaşlar artık Bloglifetr 'yle yeni bir blog derginiz oldu bilgilerinize.
www.bloglifetr.com