9 Haziran 2013 Pazar

GEZİ PARKI - GELENEKSEL MEDYA - İKTİDAR

Sürekli olarak toplumsal olarak yaşadığımız olayların, geleneksel medya ile kitle üzerindeki
etkisini ve yönlendirmesine değinmiştim, blog sayfamda. Şimdide Gezi Parkı olaylarını
biraz inceleyelim diyorum. Biraz dedim ama sabırla okuyun çünkü biraz değil :)

Gezi Parkı olaylarının çıkma sebebi kısaca, orantısız güç kullanan polis ve söylemleriyle ortamı geren hükümet sözcülerine tepki olarak oluşmuştur.
 İlk 4 gün yerel medyada sadece ana haber bültenlerinde 
provokatörlerin zarar verdiği kamu ve devlet malları gösterilirken, yapılan açıklamalarla
eylemdeki kitlenin anarşi yapısı üzerinde durulmuştur. Türk milletinin gelenek kültür ve geçmiş de
yaşadığı olayları neticesinde anarşi kelimesine olan tepkisi ölçüldüğünde verilecek ortak tepkiyle
bu olayların son bulacağını düşünüldü ve yanıldılar. Sosyal medyadaki haberlerin yayılış biçimi ve
meydandaki kitlenin paylaştıkları durumlar sayesinde, televizyon karşısındaki kitle biraz düşünmeye başladı.

Medya organlarının vermedikleri yayınlar sebebiyle, yine sosyal medyada tepkilerini dile getirirken 
bu işi eyleme sürükleyip medya binalarının önlerindeki protestolar sayesinde eylemden 
görüntüler verilmeye başlanmıştır. Fakat bu seferde yine propagandanın etkili olması için, pkk ve 
apo bayraklarıyla mitinge çıkan kitle üzerinden kodlar verilmeye başlandı. Bu eylemler terör örgütünündür
oyuna gelmeyin türü söylemler tv karşısındaki kitleyi etkilerken, bu sefer yine sosyal medyanın ve eylemcilerin asıl amacı bu tezi çürüttü. Yapılan açıklamalarla ve sosyal medyada eylemden paylaşılan durumlar sayesinde eyleme sadece Türk bayraklarının alınacağı diğer provakatör gruplara müsade edilmeyeceği ilkesi belirtildikten sonra ve bir kaç tv kanalının eylemdeki terör bayraklarını eylemcilerin protestosunu yayınladıktan sonra, tv karşısındaki kitle yine hapı tez zamandan yutmadı ve eyleme katılım arttı.

Baskın olan güç söylemini yumuşatmaya başladı fakat hepsi değil. 

Diğer hamle ekonominin dalgalanmasıydı,
tüm yurt haberlerde borsanın çöküşü kodlarıyla karşılaştı. Kundaktaki bebeğin bile borsanın düşüşünden haberdar olmasının sebebi, verilen mesajda gizliydi. Geçmişinde iç karışıklıklardan dolayı ekonomide çok fakirleşmiş bir millet bir daha aynı günlere dönmek istemicekti. Baskın gücün yaptığı konuşmalardan sonra borsa ılımlı seyretmeye devam ederken, meydanlardaki kitlenin sesini yükseltmesiyle borsa sert düşmeye başladı. Mesajda, eğer iktidara karşı ayaklanırsanız iç karışıklığa destek verirseniz bu şekilde ekonominiz çökebilir. Geçmişinde kötü olaylar yaşayan kitle acaba diye düşünmeye başladı bile.

Diğer hamle ise en son darbeyi vurmak için yapıldı. Artık çoğu siyasetçinin,  dışarıdaki kitlenin, sanatçıların ortak söylemlerinde provatörler olmadıkça, eylem haktır ve kolluk kuvvetlerininde orantısız güç konusunda suçu vardır incelenecektir, açıklamaları meydandaki eylemlere olan olumlu tepkinin artmasına sebep oldu. Son darbe ülkenin geçmişinde yaraları olan ve hala tartıştığı konu üzerinedir, Dış güçler ! Geçmişinde ve bugününde dış güçlerin oyunları sebebiyle bir çok ülkenin yıkıldığını ve sokakların kan gölü olduğunu görüyordu. Yerel medya kanallarından kod verilmeye başlandı, dış güçlerin oyununa gelmeyin ! Ülkeyi bölmek istiyorlar inanmayın türü söylemlere, yakalanan 9 tane yabancı eylemci haberleri sonsuz destek sağlamıştır. Tv karşısındaki kitle kendini tekrar içine kapatmaya ve bizim de üzerimizde oyunlar oynanmasın savını desteklemeye başlamıştır. Fakat o yakalananların erasmus öğrencisi olması, meydanlardaki kitlenin, burada sağ- sol- taraf yok burada halk var sloganları bir kez daha verilen kodların olumlu geri dönüşünü engelledi. 

Bir sonraki medya üzerinden baskın gücün nasıl  kod göndereceği meçhul fakat, artık sosyal medya denen lanet şey herşeyi didikleyip doğruyu veriyor, görücez direnicez ve haklı mücadelemizi kazanıcaz..
 

31 Mayıs 2013 Cuma

TAKSİM - GAZİ PARKI !


Devlet yurttaşlarını ve yurttaşlarının sağlığını korumakla
yükümlüdür diye öğrettiler bize hayat bilgisinde. 
Öyle bir devlet varki karşımızda ağaçları bile ondan korumaya kalkıyoruz. Devlet insanlarını ve doğayı koruyacağına devletten ağaçları koruyup ödül misali gaz ve dayak yiyen tarihdeki ve
gelecekteki tek millet olarak kendimizle gurur duymalıyız.

Kıllanıyorum ayasofyayı da yıkıp rezidans, avm ofis yapacaklar diye ama,
bir an düşünüyorum da hristiyanlar için önemli bir mekana sahip olduğu için
yapamazlar diyorum biz istemiyoruz diye değil, avrupa istemiyor diye.

Ne kadar tarih varsa hepsini çanak çömlek diye iteleyip tanıdık inşaatçıya iteleyen,
ağaç gördüğü anda kesin 100 katını dikeriz diyen bir zihniyet topluluğu,
M.Ö ve M.S dünyanın görüp görebileceği tek kavimdir. Badem kavmide denebilir.

Eylemlerde anarşik yapılanmayı bastırıyoruz diye gaz kullanıyorsunuzda,
gezi parkındaki kitap okuyup ağaçların kesilmemesi için direnenler demi anarşik yapılanmanın içerisinde karar
veremedim şimdi. Post modern darbe dönemlerinde kitap okuyan herkesi militan diye
yaftaladılar bu hainler diye meydanlarda bağırmaya benzemez bu iş, eğer kitap okuyup gösteri yapanlara
müdahale ettiriceksen.

Klasik eylemlerden yola çıkarak, molotof yok, taş yok, türkiye bayrağı yok, e neden gaze gelipte milleti
militan yerine koydunuz azizim. İlla pkk bayrağımı açalım hoşgörü görmek için !

3. köprü hakkında 1995 yılında inş yapılmadan hükümet değişir demişsin. Sana katılıyorum...

15 Mayıs 2013 Çarşamba

REYHANLI - PROPAGANDA !


Tarih sayfalarımızda, 2. dünya savaşı belgesellerinde kalmıştı,
adolf hitlerin zorla kendi radyosunu dinlettirdiği bilgiler. Rahat propaganda
yapması içindir her mahalleye casus koyup dinlemeyenleri cezalandırmak. Malum internet yok
tv yok, tek kitle iletişim cihazı radyoydu.

Tarihin puslu sayfalarında kalmadığını anlamış olduk diktatör yapının mihenk taşı olan
propaganda ile kitleyi yanlış yönlendirmek yada tepkisiz bırakmak. Reyhanlı daki patlama sonucunda
onlarca masum vatandaşımız şehit olurken yasaklanan medyada vur patlasın çal oynasındı
bizi teselli eden. Aslında bu kadara duygusuz değildik dimi biz, filistine bomba atıldığı zaman
israil konsolosluğunun önünde uyuyanlar, mallarını boykot edenler, sosyal medya yazılı basın görsel basın
gaz üstüne gaz veriyorlardı halka. ABD de bir kaç şizofrenin yaptığı katliamlardan sonra
abdye canlı bağlanmadıkmı mumlar yakıp ağıtlar yakmadıkmı? Günlerce medyada suçluyu asmadıkmı astık !

Dünyada yaşanan ölümlere bu kadar tepkili ve duygusal iken, kalbimizde patlayan bombanın tesiri
öğle kuşağında yayınlanan evlendirme programlarıyla ankaranın bağlarına döndü. İşte patlatanlar diye
paketleyip sundukları ise, portakal soslu pekin ördeklerinden başka birşey değildi. Dünyadaki medyada ise nedense besle kargayı oysun gözünü manşetleri atılıyor kimlerin yaptığını parmakla gösteriyorlar.
Yasaklanan medyada ise şu durum çok vahimdir. Bazı malum görsel ve yazılı basın mensupları failler yakalanmadan bombayı ürettikleri yeri bile manşetten verdiler, halbuki yayın yasağı vardı.
Buda üzerine çok fazla düşünülecek bir konudur. Reyhanlı ile ilgili haberleri
bbc den almaya başladık barış süreci ile ilgili haberleri ise kandilden. Şimdi sorarım size
bizi kim yönetiyo, bbc mi? kandilmi ?

Bu arada greve başlayan THY li işçi arkadaşlarımıza desteklerimiz devam edicek. Eğer grev süresince birtek işçi işten çıkartılırsa bir daha THY bileti almayacağım duyurulur.

8 Mayıs 2013 Çarşamba

ÖZ-ELLEŞTİRME

Bir ülkeyi savaşla ele geçiremiyorsanız, kültürüyle ekonomisiyle ele geçirin politikası,
yıllarca batı tarafından uygulanan politikadır üzerimizde. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurduğu
zaman şu sözleri sarfetmiştir; batının ve doğunun sentezi olan fakat onlara benzemeyen, içeriye bağımlı dışarıya bağımsız ekonomik politikalar uygulayacağız. Nitekim vefatına kadar sanayiyi yüceltmek için teşvik pirimleri ödenmiş, tarımı yüceltmek için avrupadan ziraat mühendisleri ve tarım aletleri
getirtmiştir. Küllerinden doğan cumhuriyet üretimi kendi pazarını doyuramazken
ihracata bile başlamıştır kısa sürede.

Atatürk'ün vefatından sonra sırasıyla inönü ile başlayan avrupaya ekonomik kapitülasyonlar vermek
işleyen ve kar eden devlet kuruluşlarını özelleştirmek, ekonomimizin bu kadar kırılgan yapıya
ulaşmasını sağlamıştır. Batılının da istediği buydu ekonomiyle halkı fakirleştirip iktidar seçtirmektir.

Atatürk'ten sonra tüm başbakan ve cumhurbaşkanları, babasının malları gibi devleti özelleştirip,
ülke içinde yabancı sermayeyi serbest bırakıp, yerli sermayeyi ise boğarak bitiren antlaşmalara imza atmışlar.

Yerinde özelleştirmeye tabikide karşı değiliz fakat, her kar eden kuruluşu zararına satıp devletin kasasına komik rakamlar sokmak sokak bakkalının bile itiraz edeceği bir durumdur. Ayrıca batılıların sahip olduğu fabrikalarda kendi istedikleri ürünler ve standartlar belirlenmektedir,
bu sebeple kültürümüze de yavaş yavaş zincir vurmaktadırlar ne demek istediğimi azıcık düşünün.

Şimdi size özelleştirilen birkaç kuruluşdan bahsedeyim o zaman siyasilerin nasıl sattıklarını
daha kolay anlayacaksınız.

  • 1997'de 12 termik santrelin işletme haklarını 20 yıllığa ve 1.6 milyar dolar karşılında verildi. Santralin sadece yıllık karı 750 milyon dolardı. Santral sadece 2 senede satıldığı parayı amorti ediyordu zaten.
  • POAŞ 3 mart 2000 günü 1 milyar 260 milyona satıldı. Borsa değeri sadece 4 milyar 521 milyon dolardı. Kasasında ise379 milyon dolar ile alıcıya verildi yani satın alınan paranın dörtte üçünü poaş kendi kasasından ödedi.
  • KÜMAŞ 1994-1995 yılları arasında 45,6 milyon dolar kar etti.  108 milyon dolara satıldı. Satış öncesi değer tesbitinde 82,1 milyon dolar değerinde maden rezervi bulunuyordu yani yine bedavaya gitti.
  • ORÜS 1996da 19,2 milyon dolara satıldı. Danışma firmalar orüsün sadece arsalarına 87,5 milyon dolar değer biçmişti. Gerisini diz düşünün artık.
Devletin kar etmiyo diye sattığı kurumların kar verilerinide paylaşayımda ağzınız biraz daha kapanmasın.

1997 yılında TEDAŞ 148 TRİLYON, TMO 17,5 TRİLYON, TEAŞ 11,6 TRİLYON, TEKEL 15,2 TRİLYON.
Devlete en çok kurumlar vergisi veren kuruluşlarda yine devletin kuruluşları vardır.
1998 yılında TÜRK TELEKOM 111,5 TRİLYON, PETROL OFİSİ 15,7 TRİLYON, TKİ 12,8 TRİLYON, DHMİ 8,4 TRİLYON TÜRKİYE ŞEKER FABRİKASI 6,3 TRİLYON.

Varın gerisini siz düşünün özelleştirmekmi hainlik yoksa 59. Hükümüet başbakanının söylediği gibi özelleştirmemekmi hainlik. ???

24 Nisan 2013 Çarşamba

GÖRMEZDEN GELİNENLER !

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, tüm dünyadan gelen ziyaretçiler çocuklar doyasıya eğlenirken ebeveynlerin sadece bugün çocuklarını sıkmadan bir gün yaşamalarına,
izin verdiği tek gündür. ATA'nın tüm dünyaya armağanı olan bu gün, balonların, müziklerin,
şekerlerin, gösterilerin ve sayamadığım bir çok şeyin teması çocuktur. Dünyanın kutladığı bugünü kutlayamayan çocuklarımızın ebeveynleri, çocuklarının üzerinden geçinen, onları çalışmaya mecbur bırakan,
eğlenmelerine izin vermeyip ticari obje gözüyle muamele yapan insan görünümlü antiloplardır onlar. 23 Nisan günü önlerinden çocuklar aileleriyle ellerinde pamuk şekerler balonlar geçerken soğuk mermere oturmuş önündeki tartıya birilerinin çıkıp para vermesini bekleyen bir çocuğun masumluğuydu beni bitiren.
Gözlerinin içindeki hala sönmeyen ışık, ellerindeki umutla 60 yaşındaki bir insana bile ders çıkarıcak niteliktendi. Ne yapılabilirdi ki? verilen bir iki liranın kurtarma yükümlülüğü neydi, parayı götürüp kime verecekti bu sorular ah bu sorular cevabı verilemeden mum gibi sönen sorulardı. Belki baktığı hasta bir ailesi vardı, belkide çocuk tacirlerinin elindeydi ne olursa olsun o sadece bir çocuktu. Sokakta koşturup düşmek, dizlerini kanatmak, şeker yemek, dondurma yemek, uyku saatlerini kaçırmak, akşama kadar oynayıp yorgun düşmek, ve en önemlisi bir çocuk saygısı görmek herkesin olduğu gibi onunda hakkıydı. Kim suçlu yada kim değil umrumda değil herkes suçlu, annesi suçlu babası suçlu ben suçluyum, sen suçlusun, o çocuğun önünden geçenler suçlu, millet suçlu devlet suçlu, iş adamları suçlu, yani o gün o çocuğun eğlenememesinin suçu herkestedir. O çocuktan büyüyüp sana bana ve vatanına yararlı olmasını bekleyip, peşin peşin yüküm verip geleceğin serserisi diyede mührü basan kafası 500 derece suda kaynamış tiplere tek söz olarak şunu söylüyorum, BOK SİNEĞİSİNİZ !!

15 Nisan 2013 Pazartesi

T-ÜRK'TÜM !!

Sinirlendiğimiz zaman sığınacağımız tek limandı kimliğimiz geçmişte, ah o yıllarda bizim atalarımız kısıtlı ordusuyla kimleri dize getirmemiştiki, biz şu boyun kolundan bu boyun soyundan gelmeyiz aslımız Türktür sözcükleriyle kalkanımızı güneşe doğru yükseltirken, şuanda aslında biz çerkezmişiz ya babamda bulgarlıkta var, yoo yoo biz lazız yada gürcüyüz aslında biz ayrışmalarının tam içerisindeyiz.

Türk olduğunu söyleyip iftiharla göğsünü kabartan delikanlılar, cebini kabartmanın peşinde kimlik değiştirdiler sanırım, hatta sanırım fazla DEĞİŞTİRDİLER. Medya ve ak-iller kimlik üzerindeki propagandaları yapmaya başlarken acaba barış sürecinin kimlikle ne alakası var merak konusu hatta tartışma konusu.

İngiliz, fransız, yunan, anzak, arap olmamak için savaşan, bu toprakların ruhuna canını veren milletin torunları, ayrışmama başlığı altında ayrışmışlardır. Oyun içerisinde oyun bizim değil avrupalıların becerebileceği türlerdendi.

En çok merak ettiğimde eski ülkücüler saf değiştirince görüşler değişebilir demiştim, fakat kimlik değiştirmeye başlayınca onlarda bir zamanlar T-ÜRK'TÜ diye düşünesim geliyor. İlber Ortaylı ne güzel demiş; sonu -lı, -li ile biten ülkelerin hepsinde kimlik yoktur, kanadalı, amerikalı, norveçli, arjantinli, meksikalı, hiçbir zaman almanyalı, ingiltereli, türkiyeli, fransalı diyemezsiniz çünkü anlam ve içerik bakımından uymaz uyduramazsınız.

Gelelim liboşlara, sadece cep dolu huzur var cep boş huzur yok mantığına bürünmüş olanlardır, etliye sütlüye karışmayıp birileri zaten bizim yerimize çalıyordur ağzımıza düşer diye pusuda bekleyenlerdir onlar. Görüşü olmaz hatta takım bile tutamaz onlar hangi takımın hisselerini aldıysa onun şampiyon olmasını ister.

Vardır elbet kendini hala Türk hisseden, sorulacaktır elbet gün geldiğinde hesabı, cebine göre kimliğini belirleyenlere söylerimki gururla NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE, vatan rezidanslarda değil üzüm hoşafı yarım kuru ekmekle kurtarıldı.

18 Mart 2013 Pazartesi

ÇANAKKALE !



1915'de hiç mezun veremedi Galatasaray, Kayseri, Konya, Sivas ve İzmir lisesi. Yaşları 14 ve15 olan yüreği dağları delip denizleri yırtacak kadar dolu cephede asker oldular. Kimisi Conk Bayırında, Anafartalar da, Sakarya da şehadet şerbetini içti, kimisi Gazi Antep de Şanlı Urfa da soğuk toprağın altına girdi. O sene hiç mezun veremedi Darülfünun Tıbbiyesi ( İstanbul Üniversitesi ) cepheye koşan yürekler baskınlarda, göğüs göğüse çarpışmalarda vatan korudu. Günlerce yarım ekmek üzüm hoşafı ile yiğitçe mücadele eden yiğitler Ya İstiklal Ya Ölüm diyerek süngülerini emperyalizmin kalbine sapladılar. İstanbul boğazındaki gemisinden çayını yudumlayan generaller Türkiyeyi istanbuldan ibaret zannedip büyük bir yanılgıya düştüler. Türkiye istanbuldan değil Anadoludan oluşmaktaydı, medeniyetiyle kültürüyle aşkıyla Anadolu demek Vatan demekti.

Emperyalizmin, sömürgenin, himaye altına almanın, dişlerini göstermiş olan avrupa yeni pazarları arasına Türkiye Cumhuriyetini ekleyemeyecekti. Avrupanın gözden kaçırdığı şey Türk kültürü ve Türk bağımsızlığıydı.Orta Asyadan savaşa savaşa Anadoluya yurt edinmiş, bir düzine askerle çini dize getirmiş, 3 kıtada imparotorluk yürütmüş ve Tanrının askeri olmuş bir millet vardır avrupanın karşısında.

Küllerinden doğan millet, canını, malını her şeyini vermekten bir saniye tereddüt etmedi ettirmedi. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !

10 Mart 2013 Pazar

MEMLEKET HAVALARI PART - 4

Selam dostlar memleket üzerine düşünürken, kabız olan bir martının s.çması sonucu sol tarafımı b.k götürmüş durumdayım. Ne kadar şans oyunu varsa hepsini oynamak için şans oyunları dükkanına giderken araba çarpıyordu bumu lan şans herşey olabilir dedim oynamadım.

Sonra düşündüm neden kuş ihtiyacını giderdiğinde şanslı oluyorsunda ne bilim bir fil yada orangutan s.çtığında şanslı sayılmıyorsun.Bize özgü tenimize yapışmış bir çok batıl inanç gibi üzerimizde parlıyordu bu inanışda. Galiba duygularımızı saklayamadan yaşayamadığımız için sürekli biz profesyoneliz kelimesini tüketiriz iş alanlarında, çünkü profesyonel asla duygulanmaz.

Neden yapamıyoruz niye bir şeyide biz icat etmiyoruz cevabını ararken gördüğüm manzara karşısında oturup ağlamamak için nefesimi tuttum. Japon metrosunda herkes kitap okurken bizim metroda ayfonlar androyidli telefonlarda sadece balon vurma oyunu oynanması galiba neden biz icat edemiyoruz sorusunun cevabıydı bana. Şirketlerin en üst noktasındaki yetkililer akraban ise hayat için çırpınmana gerek yok tek derdimiz budur çünkü. Profesyonellik eş dost doldurmaktır bizim iş hukukumuzda...

Birazda siyasi takılalım;
 Yoldaki tetöristlerle kucaklaşan vekilleri kınayıp dava açan hükümetimiz ve yargımız, aynı vekilleri neden tetörist başı ve adamları ile dağa görüşmeye gönderir çelişkili bir durum. İmralı adasında görüşmeye giden vekillerin açıklamalarında hiç aranmadık ifadeleri var iken, valla ben alışveriş merkezine girerken bile 3 kere aranıyorum konummu değiştirmeliyim sözleri aklıma takılıp durdu. Pkk nın elindeki esirlere karşılık kimler serbest bırakılacak merak içerisindeyim, işte o zaman yargıya müdahalenin daniskasını anlayacağız, işte o zaman balyoz denen ergenekon denen saçmalıkların sadece yargıya müdahale edilmesiyle yönlendirildiğini anlayacağız. Kandilden, apo imralıda mesafemiz çok uzak  süreci olumsuz etkiliyor gereğinin yapılması bizi olumlu etkiler açıklaması galiba bir ampul yakar düşüncelerinizde, yakmaz isede söyleyeyim çıkarıcaksın deniyor.

Bu vatan hainlerle, satanlarla anlaşma yapmadığı için bağımsız yaşıyor, Alparslandan, Meteye, Cengiz Handan, Fatih Sultan Mehmete ve en son olarakda Mustafa Kemal Atartürke kadar süre gelen her devlet Türk kimliğini koruyarak yaşayabilmiştir, bu böyle biline. Diline, Dinine ve Kimliğine sahip çık Türkiye !

5 Mart 2013 Salı

MÜSLÜM GÜRSES !



İnsanlar üzerinde bu kadar iz bırakmış bir zat hakkında bir köşe hazırlamazsam ayıp olur düşüncesiyle açtım bir baba şarkısı ruhumun iliklerine iliştirerek, kablumbağa misali çekildim kabuğuma.

Giden sevgilinin ardından aç bir müslüm şarkısı;
Gelen sevgilinin ardından aç bir müslüm şarkısı;
Ruhun sıkıldı aç bir müslüm şarkısı;
Platonik aşkın derinliğinde aç bir müslüm şarkısı;

Her yeni gelişen insanın geçirdiği evrelerden bir taneside Müslüm şarkılarıdır. Her duyguya hitap eden şarkılar, biyolojik ve genetik değişimlerin yarattığı psikolojik sorunları körüklemede birebirdir. Bazen isyandır, yalnız kalmaktır, bazende her çiçekten özünü alan arıdır. Vücuttaki isyan oranının yükseldiği zamanlarda tek ihtiyacımız olandır. Kendini müebbet yemiş mahkum psikolojine kaptırmak istiyorsan kapat perdeleri aç müslüm şarkısı 5 dakika içerinde hayatını zindana çevirebilirsin. Nerden biliyorum diye merak edenlere cevabım, çok uyguladım meşru zamanlarda...

Şarkılarında öğrendik hayatı, masum yüzlere aldanmamayı, hasret rüzgarlarını estirmeyi, adını sen koymayı ruhun şad olsun Müslüm Baba, her yeni gelen nesil tarzı ne olursa olsun senden bir şeyler bulacaktır..


25 Şubat 2013 Pazartesi

YEREL OSKARLAR ...

Dedimki kendime bu topraklardan oscarlık filmler neden çıkmaz. Sağa baktım, sola baktım iki ileri bir geri volta attım buldum cevabı. Bizim oyuncular siyasetçi, siyasetçiler oyuncu oluvermiş gari.. Adama derlerki derdin nedir cevap veririm; ülkenin başı pkk ile görüşmedik deyip görüştüğü ortaya çıkarsa, patriotlardan haberim yok deyip ertesi gün patriotlar yola çıkarsa, ben şiir yüzünden içeri atıldım diye ağlayıp, basılmamış kitabı delil sayıp gazetecileri içeri atarsa, bu senaryo ve oyuncu oscarlık değilmidir sorarım yiğenim. Başrollerde  Vın Diesel ve Salme Hayek oynasa tüm dallarda ödül alır yeminlen.

Medya imralı sürecine ne çabuk alışmış, imralıya gidecek olan çapsızları uğurlamalar, arkasından su döküp çabuk gelin he imalarında bulunmalar. Başlıkları imralı barış istiyor yazmalar falan bayağı sindirildi bu durum. Halk zannetmeye başladıki imralı tatlı bir olay refah olucak, bilmezlerki imralı lolipop gibidir yalayıp yalayıp bitirildikten sonra ağızda tadı elimizde sapı kalıcaktır. Terörist başından barış beklemek, yenildiğini kabul etmektir boyun eğmektir. Düz mantık ile teröristten barış istemek, israili yanaklarından öpüp ermenilerden makas almaktır. Çünkü ikiside hala katliam yapıp soykırıma devam ediyorlardır.

Milliyetçiliği ayaklar altına alan zat-ı muhtereme hatırlatmak gerekir, vatan milliyetçiliği sayesinde istanbuldan değil anadoludan kurtuldu bu ülke. Saraylarda oturup elde viski bu vatan satılırken, üzüm hoşafıyla kurtuldu bu millet. Çok sevdiğiniz şeyhler cennetten arsa vaad ederken, binlerce vatan evladı şehadet şerbetini içmişti, bu sebeple Tanrı her kavmi ve Türk'ü koruyup kollasın.

Hocalı katliamı protesto edilirken, hepimiz ermeniyiz sloganları atanlar, ellerinde sıcak şarapları mehtabı izliyorlar nedense, aydınlık sadece ermeniler içinse ucuzluk pazarından alınan 1 günlük ampuller gibisiniz..  Katledilen binlerce insanı rahmetle anıyorum ruhlarına fatiha...

18 Şubat 2013 Pazartesi

MEMLEKET HAVALARI PART -3

Dedimki kendime memleket havaları müthiş gidiyor konu bulma sıkıntısı yok her saniyesi hollywood gibi.

Terör ya da terörizm, siyasal, dinsel ve/veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere; resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımıdır. Terör uygulayan organize gruplara terör örgütü; terör uygulayan şahıslara ise terörist denir. Burda bize teröristin tanımı yapılmakla beraber işlevleri de ayrıntılı şekilde açıklanmıştır. Tabi terör sözcüğünün kılavuzdaki anlamı değişip birden imralı oluverdi nedense, yada dağdaki kandırılmışlar gibi. Hükümetten bir zat'ın aslında imralı önceden çok naif bir insandı alnını secdeden kaldırmazdı sözleri, pkkyı yumuşatma girişimlerinden bir kaçıydı sadece.

Paşalar içeride çamaşırlarını bile kendileri yıkarken, terörist başına televizyon verilip hapishane koşullarının düzeltilmesi olayıda yakamıza takılan nazar boncuğu diyelim. Terörist sıfatıyla yargılanan paşanın ihbarcısı teröristin ta kendisi çıkınca aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık en iyisi sakalı yok edeyim durumuna getirdi yargıyı, bıyık önemli tabi badem olunca tadından yenmez.

Günlerdir katili aranan amerikalı kadın cinayetine dolu tarafından bakar isek en sevindiğim nokta surların artık hakettiği değeri görecek olmasıdır. Osmanlısına her toplantıda binlerce teşekkür eden kafa, neden surların bakımında kültürel değer korunmasında bu kadar aktif olmaz, yada her sene sel olan kağıthane deresinin yanına neden gidip osmanlı arşivlerini taşıttırır buda takılan sorulardan bir kaçı diyelim. Gelelim cinayete güzel ülkemde hergün onlarca kadın katledilirken, tecavüze uğrarken haber değeri 50 saniye, amerikalı öldürüldü 1 ay tüm kanallar naklen yayın maşallah. Sonrada hep amerikanın oyunu bunlar, ne suçu var lan adamların sen oyuna müsade edersen oyun oynayan çok olur aslanım..

15 Şubat 2013 Cuma

NASIL KİTAP OKURUM BEN ?

Öncelikle mimleme olaylarına ilk kez kafayı sokuyorum hadi bakalım hayırlısı. Mimlenmemde yarcımcı olan Şanzelize Bulvarı na teşekkürlerimi iletiyorum.

Adet yerini bulsun diye mimlemem gereken kişiler var, kahve telvesi, Serkan Aydemir, Değirmenden Mektup Var, bana yardımcı olurlar sanırım.

Nasıl kitap okurum ben aslında pek fazla üzerinde düşünmediğim, yada düşünemediğim bir spor dalıydı benim için. Fakat gördüm ki baya baya ön hazırlık yapanlar var imiş utandım tabi özensizliğimden. Ben sadece alırım kitabı elime okurum herhangi bir boş zamanımda yada herhangi bir yerde fark etmez. Politik, ve tarih kitaplarını sessiz ortamlarda okurum, çünkü okuduğum her cümlenin aklımda kalmasını ve olay örgüsünde kafamda yer etmesini sağlamak için. Mizah ve romanlar tv karşısında salon ortamında okunacak türdendir. Efendime söyleyeyim yiyecek içeçek pek fazla aramam ama bir kahve yapan olursa neden olmasın diyebilirimde. Hazırcı yanım, okuduğumu bazen hızlı tüketip birşey anlamama da yer açsa da, kendime eziyet için tekrar okuduğumda olmuştur. Kolay bozulan dikkatim sebebiyle felsefe türündeki kitaplarla pekte tanışmam. Görsem selam veririm fakat oturupta sohbete katılmam. Neyse benlik bu kadar efenim dostça kalın..

11 Şubat 2013 Pazartesi

POSTA HALİ !

Veryansın ederken postanın 3. sayfa haberlerinden, günümüz baş sayfa manşetlerini merakla okumaya başladık.
Kocasını kesen kadın,
Çocuklarını katleden baba,
Aileyi doğrayan kayınpeder,
10 kişinin tecavüz ettiği çocuk,
Tecavüze karşı koymadı diyen yargı,
Kızını damadını mermi manyağı yapan kaynana,
Galiba bu haberleri 5 seneden beri her gün tüm gazetelerde manşetten almaya alıştık. Alıştırılan kitle tepki dahi vermezken doğal şeyler bunlar, norveçte insanlar can sıkıntısından intihar ediyormuş diyerek aslında bizde olanlar çok güzel anlamlı hayatın akışını sağlayan doneler olarak görmekte cabası tabi.
Zihniyet devletin kanalında kadının omzunu kapatıp, islami flört sitelerini desteklerse, felix uzaydan atlar biz tv karşısında maymun oluruz.

Batının demokrasi getireceği bahanesiyle kendini bile kandıramadığı arap baharında başrolü oynayan hükümet, galiba hiç haberlere bakmıyor diye şüphelenmiyor değilim. Sözde demokrasinin geldiğini söylenilen yerler kanlı pazarlarını yaşarken insanların yığın halinde ölmesi galiba pek de önem arz etmiyor. Batı kendine demokrasi getirsin sloganıyla bütünleşirken aniden batının sağladığı demokrasiden medet ummak ahmaklık değilde nedir diye sorasım da var hafiften. Suriyenin bize saldıracağını söyleyip 3 ay boyunca patriotların gelmesini beklemek,şu soruyu taktı kafama: Suriye patriotlar gelene kadar neden füze atmadı ? galiba hafif düşünenler benim gibi bu soruya cevap verebiliyordur. Patriotlar Türkiye güvenliği için değil İsrail bekçiliği için olduğunu sağır sultan duydu, deniz kızına söyledi o da okyanus ötesine götürdü fısıltıyı.

Orduda savaşıcak komutan kalmadı diye hayıflanan vatandaşlara, sahte delillere sahte mahkemelere cevap niteliği taşıyan asker savunmalarına sadece bir göz atın, savaşıcak komutanda olur millette ! Popüler zamanda yapılan kazılardan çıkan silahlar patlayıcılar ülkeyi devirmek için delil kabul edilirken, videoyu çeken polis memurunun söyledikleri galiba olayı aydınlatıyor izleyenler bilir. Videonun sessiz hali medyaya sürülmüşken sesli hali internete sızacağını kimse tahmin edemedi herhalde yada hala vatansever polis memurları vardır teşkilatta kim bilir.

Neyse en son balyoz baroya iniyor, bekleyip göreceğiz !!!  

1 Şubat 2013 Cuma

MEMLEKET HAVALARI PART - 2

Fransada ki pkklıların pkklılar tarafından öldürülmesi sonucu Türkiyeyi protesto için
cenazeye katılan siyasi ve kandırılmışlar, şuan itibariyle 3 maymunu oynuyorlar.
Patlamaların ardından birde hastalıklı pkklınının ankara abd konsolosluğunun
önünde kendini parçalatması güne damgasını vurdu. Hasta olduğu için tahliye edilen
pkklının birçok kişiyi yaralayarak verdiği mesaj şuydu: İçerideki komutanlar hastalıktan ölürken 
çıkmalarına hakim izin vermemişti, ben çıktım ecelimle değil kendi isteğimle patlatırım arkadaş oldu.
Dün akşam malum yalaka bir kanalda Latife hanımın Atatürk'ün  annesi değil halası olduğunu söyleyen şahsiyetsize, en azından babası bellidir demem galiba net bir cevap olur. 
Şu sıralar fazla gündeme getirilmeyen fakat hayatımızın içine eden bir kanun daha çıktı, artık sağlık raporlarını 50 tl ye alıcaz buda bize kapak olsun, muhtemelen marketten et almaya sağlık raporu istenicek. 
Bu arada ulusalcılar meselesi tartışılırken, napalım oy verilecek partimi var mecburen veriyoruz akepeye sözleriyle kahvelerde kulak dolduranların kulağına benzin dökük yakmak galiba vatan için en hayırlısı olur.
Değinmeden geçemeyeceğim, eski futbolcularını geri getiren fb' rıdvan dilmenle görüşmeye başlandığını borsaya bildirdi.

28 Ocak 2013 Pazartesi

GAZ !

                    Başlığımdan da anlaşıldığı gibi, savaşlara, çatışmalara insan canlarını sebebiyet vermiştir gaz. Maddesindeki değeri ülkelerin paha biçilemez özgürlüklerini esaret altına aldırmaya bile sebep olmuştur. 26 Ocak akşam saat 10:20'ye kadar böyle bilinirdi tarafımca, bebeğimiz Yiğit Kemal kapımızı çalana kadar. Sabaha kadar ağlayan çocuğun tek derdi gazının çıkması, zannederdimki dünyada en büyük sorundur gaz çıkan bölgeler evet en büyük sorun olduğunu anlayabildim fakat toprak altından değil çocuk poposundan çıkarmak sorun. İletişimi sadece ağlamasıyla harekete geçmek gibi bir düzenekle idare ettiğimiz çocuk, pavlov misali koşullandırdı bizi bir çığlık 10 dakika pışpış bir çığlık 10 dakika pışpış seklinde geçen süreler gözlerden uyku aksada olayın aksamaması için devam etti pışpışlar. Velhasıl kelam gaz büyük problemdir azizim, popoda çıkan toprak altından çıkanı nakavt etmekle meşgul şu sıralar... Esen kalın 

19 Ocak 2013 Cumartesi

DARFUR - URUMÇİ !

            Bu iki bölgenin tek benzer yönü, soykırıma uğramalarıydı. Hergün  her saat ve her dakika evleri basılıp, çocuklarının bacakları kesilip, kadınlarına tecavüz edilip, erkeklerinin ise başlarını kesiyorlardı. İnsanlık dramı görmek istemeyenleri bir kere daha uyarıyor fakat görmeyen gönül sadece anlamdan ibaretti.
           
                                     DARFUR

            Bölge, Çad, Libya ve Orta afrika cumhuriteyi ile çevrili bir konumdadır. Sudanda yaşanan soykırımın tek amacı arapların siyahi müslümanlara soykırım yaparak bölgeyi temizlemeleriydi. Onlara göre, siyahilerden bırak müslüman olmayı insan bile olmazdı. Hergün, hergece köylere yaptıkları baskınlarda, çocukların bacaklarını kesiyorlardı, kadınlara defalarca tecavüz ettikten sonra öldürüyorlardı. Yetişkin erkeklerin ise kafaları kesiliyordu hemde ailelerin gözü önünde. BM verilerine göre 200.000 kişi ölmüş, 3 milyona yakın insan ise göç etmiştir. Tüm dünya ve biz dahil tiyatro izler gibi izlerken yardım duygularımız kabarsada yardım edemezdik, çünkü galiba ortada soykırım yapan araplar olduğu için muhtemelen arap olsun soykırımcı olsun bizim için farketmez mantığı var. Eğer olmasaydı hala gündemimizde olurdu.

                                     URUMÇİ

           Doğu Türkistanın Sincan uygur özerk bölgesinde yer alan urumçi. 5 temmuz 2009 da felaketle gözünü açmıştı yeni güne. Evlerinden çıkıp işyerlerine gitmek isteyen uygur türklerini, çin tarafından urumçi bölgesine yerleştirilmiş çinliler tek tek katlediyordu. Sokakta gördükleri her Türkü insan yığınının arasına alıp çeşitli işkencelerle öldürüyorlardı. Tüm dünyanın gözü ve bizim gözümüz yine görmek istediğimiz yeri gördü. Türkler katledilirken kılı kıpırdamayan devlet ve yalakaları sayesinde binlerce soydaşımız hayatını feci şekilde kaybetti.

         Soykırım hangi millete, hangi dine, hangi ırka yapılırsa yapılsın, hiçbir insan oğlunun hakettiği bir ölüm değildir. Milyonlarca insan soykırım sebebiyle ailesini kendini ve memleketini kaybetmiştir. Ölüm onlar için en iyi yol olmuştur, çünkü sakat kalanlar, akli dengesi bozulanlar ve gözleri önünde eşlerine, annelerine tecavüz edilip öldürülenler için yaşamak sadece anlamda kalıp biyolojik alışverişi sürdürmekti. Filistindeki, myanmardaki müslümanlar için ayağa kalkan aktivistler, gazeteciler sivil toplum örgütleri ve kitleler, urumçideki türkler için neden kıllarını kıpırdatmadılar. Türk soyunun yok olması içinmi, yoksa oradaki çoğu türkün hala göktanrı inancına sahip olduğu içinmi. Madem müslümanlar sadece sizin için önemli o zaman neden, darfurdaki siyahi müslümanlar için dünyayı ayağa kaldıramadınız. Filistin için yaptığınız şovları neden onlar içinde yapmadınız, hesabını ben değil fakat tarih soracaktır. Esen kalın..
       

15 Ocak 2013 Salı

MEMLEKET HAVALARI PART-1

            Fonda memleketten ankara havaları eşliğinde yazımı düşünürken, aslında ankara havalarının memleketle ilgili zerre konuya parmak sokmadığını öğrendim. Fransadaki pkklıların öldürülmesi, öldürüldüğü yer olarak fransayı ırgalamazken bizim medya olayı sahiplenip ülkeye mal etmek konusunda üstün çaba göstermiş bulunup, gıyabi cenaze namazını da kaynak gözlükleriyle beraber teşvikiye camiinde kıldırmışlardır. Polise yan bakanın kameralarca görüntülendiği sistemde, cinayet binasının hiç bir kamera tarafından görüntülenmemesi yada görüntülerin ortaya çıkmaması enteresan bir durum olarak yer etti beynimizde. Ülkece olayın faillerini çözemeyen fransa istihbaratına yardımcı olmak için arka sokaklardaki rıza baba ve ekibini yollama kararı bile aldık. Olaydan nemalanmak isteyen, beyincik soğanları kokuşmuşlar, provakotif eylemin düzenini sağlamaya koyuldular. Mecliste bulunan teröristlerin durumdan istifade edip güney doğuyu hareketlendirme çabalarına, hüseyin aygün'ün hareketleri damga vururken, etkisiz eleman kılıçdaroğlu ise gözlük camlarını temizlemekle meşguldü. RTE nin hedef olarak şu sıralar Bahçeliyi alması, Bahçelinin de İlker Başbuğu ziyaretini hazırlamıştır. Oktay Vural elinde tablet videolar izletirken, öldürülen 3 pkklı için en güzel yorumu katmıştır. Kendisine cesur yorumu için minnettarız. İlker Başbuğun, pkk ile genel af konusunda, onlarla beraber çıkmak yerine hapiste çürürüm lafı ok gibi saplanırken yüreğimize son darbeyi Nazım Hikmet vurdu bize ;
Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim.Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
  
 Nazımı 111. doğum gününde anarken, vatan severlerin hain, hainlerin vatansever göründüğü ülkede Allah yardımcımız olsun.

2 Ocak 2013 Çarşamba

HEPPİİİ NİV YİERRRRR !!!

Başlıktan da anlayacağınız gibi o kadar mutluyumki yeni yıla girdiğim için, sokakta çılgınlar gibi dans edip bağırasım geliyor. Hatta ve hatta bütün simitçilere, otobüs şoförlerine sarılasım var otobüsten atılma pahasınada olsa. Tabikide bu söylediklerim ironiyle karışıkda olsa avrupa sinemasından bir kesitte olabilir. Fakat sokakta bunları yapacak kadar heyecanlı insanlar görmüyorda değilim. İnsanların bütün çabalarına saygım var fakat bir ay boyunca hazırlan hazırlan 10 saniye geriye say son bulsun revamı lan bu diye hayıflanmıyor değil insan.

Neyse gelelim asıl konumuza, ülkemizde var olan dinler arası hoşgörü ve çeşitlilikten dolayı, spontone gelişen kutlamalara her zaman saygım sonsuz, fakat yılbaşı kutlamaları öyle bir hal almaya başladıki kendi geleneksel bayramlarımızı bu şekilde coşkulu kutlamayı unuttuk. Sanki ramazan bayramları, kurban bayramları, milli egemenlik bayramları avrupanın, yılbaşı bizim özümüz gibi oluşan durum tabikide üreticileri, işletmecileri sevindiriyor sadece. Bilinçsiz tüketimin zirve yaptığı dönemde kredi kartları kurtarıcı görevi görmekle birlikte bataklıkta olabiliyor.

Devrik liderlerini devirmiş, sözde demokrasi getirildiğini iddia edilen islam ülkelerinde de yeni yılın coşkuyla kutlandığı ayrı bir enteresan durum tabiki. Emperyalist düşüncelerin yarattığı noel baba hikayesiyle kitleyi bilinçsizleştirme ve yönlendirme operasyonu başarıyla gerçekleştiğini görememek mümkün değil. Bizim için anlamı olan günlerin anlamsızlaştırılması ve bilinç altına işlenen modellerin beynimizi esir alması, geleneklerimizle kültürümüzle ve duygularımızla yaşadığımız bu coğrafyada kalıcı olmamamız için yapılan planlardan sadece birkaçıdır.

Gelelim sokaktaki insanın tavrına, 31 aralık saat 8 de mecidiyeköy metro istasyonuyla taksime giden insanların yüz ifadelerinden ve hareketlerinden anladım, dokunsan patlayacak eğlenmeye değilde dağıtmaya gidecek havası işlemişti jestlerine. Yolda yürüyen bayanları o saatte esir almışlardı bakışlarıyla, kimbilir taksimde gece neler yaptılar. Vardırya bizlere özgü bir söz eğlenmeyi bile bilmiyoruz, çünkü bizdeki eğlence kültürü başkasına sataşmak ve kaşlar çatık bir şekilde etrafı kollamak yanımdakine bakan varmı diye. Eğlenmeye gidiyorsun, geceyi kendine zehir ediyorsun buda bize özgü olan başka bir gelenek tabi.

Neyse sözlerime ülkemizde gerçek sanatçı statüsünde sayacağımız güzel insan Barış Mançoyu anarak bitiriyorum. Allah senin ve senin gibi düşünenleri bizden eksik etmesin.