24 Nisan 2013 Çarşamba

GÖRMEZDEN GELİNENLER !

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, tüm dünyadan gelen ziyaretçiler çocuklar doyasıya eğlenirken ebeveynlerin sadece bugün çocuklarını sıkmadan bir gün yaşamalarına,
izin verdiği tek gündür. ATA'nın tüm dünyaya armağanı olan bu gün, balonların, müziklerin,
şekerlerin, gösterilerin ve sayamadığım bir çok şeyin teması çocuktur. Dünyanın kutladığı bugünü kutlayamayan çocuklarımızın ebeveynleri, çocuklarının üzerinden geçinen, onları çalışmaya mecbur bırakan,
eğlenmelerine izin vermeyip ticari obje gözüyle muamele yapan insan görünümlü antiloplardır onlar. 23 Nisan günü önlerinden çocuklar aileleriyle ellerinde pamuk şekerler balonlar geçerken soğuk mermere oturmuş önündeki tartıya birilerinin çıkıp para vermesini bekleyen bir çocuğun masumluğuydu beni bitiren.
Gözlerinin içindeki hala sönmeyen ışık, ellerindeki umutla 60 yaşındaki bir insana bile ders çıkarıcak niteliktendi. Ne yapılabilirdi ki? verilen bir iki liranın kurtarma yükümlülüğü neydi, parayı götürüp kime verecekti bu sorular ah bu sorular cevabı verilemeden mum gibi sönen sorulardı. Belki baktığı hasta bir ailesi vardı, belkide çocuk tacirlerinin elindeydi ne olursa olsun o sadece bir çocuktu. Sokakta koşturup düşmek, dizlerini kanatmak, şeker yemek, dondurma yemek, uyku saatlerini kaçırmak, akşama kadar oynayıp yorgun düşmek, ve en önemlisi bir çocuk saygısı görmek herkesin olduğu gibi onunda hakkıydı. Kim suçlu yada kim değil umrumda değil herkes suçlu, annesi suçlu babası suçlu ben suçluyum, sen suçlusun, o çocuğun önünden geçenler suçlu, millet suçlu devlet suçlu, iş adamları suçlu, yani o gün o çocuğun eğlenememesinin suçu herkestedir. O çocuktan büyüyüp sana bana ve vatanına yararlı olmasını bekleyip, peşin peşin yüküm verip geleceğin serserisi diyede mührü basan kafası 500 derece suda kaynamış tiplere tek söz olarak şunu söylüyorum, BOK SİNEĞİSİNİZ !!

15 Nisan 2013 Pazartesi

T-ÜRK'TÜM !!

Sinirlendiğimiz zaman sığınacağımız tek limandı kimliğimiz geçmişte, ah o yıllarda bizim atalarımız kısıtlı ordusuyla kimleri dize getirmemiştiki, biz şu boyun kolundan bu boyun soyundan gelmeyiz aslımız Türktür sözcükleriyle kalkanımızı güneşe doğru yükseltirken, şuanda aslında biz çerkezmişiz ya babamda bulgarlıkta var, yoo yoo biz lazız yada gürcüyüz aslında biz ayrışmalarının tam içerisindeyiz.

Türk olduğunu söyleyip iftiharla göğsünü kabartan delikanlılar, cebini kabartmanın peşinde kimlik değiştirdiler sanırım, hatta sanırım fazla DEĞİŞTİRDİLER. Medya ve ak-iller kimlik üzerindeki propagandaları yapmaya başlarken acaba barış sürecinin kimlikle ne alakası var merak konusu hatta tartışma konusu.

İngiliz, fransız, yunan, anzak, arap olmamak için savaşan, bu toprakların ruhuna canını veren milletin torunları, ayrışmama başlığı altında ayrışmışlardır. Oyun içerisinde oyun bizim değil avrupalıların becerebileceği türlerdendi.

En çok merak ettiğimde eski ülkücüler saf değiştirince görüşler değişebilir demiştim, fakat kimlik değiştirmeye başlayınca onlarda bir zamanlar T-ÜRK'TÜ diye düşünesim geliyor. İlber Ortaylı ne güzel demiş; sonu -lı, -li ile biten ülkelerin hepsinde kimlik yoktur, kanadalı, amerikalı, norveçli, arjantinli, meksikalı, hiçbir zaman almanyalı, ingiltereli, türkiyeli, fransalı diyemezsiniz çünkü anlam ve içerik bakımından uymaz uyduramazsınız.

Gelelim liboşlara, sadece cep dolu huzur var cep boş huzur yok mantığına bürünmüş olanlardır, etliye sütlüye karışmayıp birileri zaten bizim yerimize çalıyordur ağzımıza düşer diye pusuda bekleyenlerdir onlar. Görüşü olmaz hatta takım bile tutamaz onlar hangi takımın hisselerini aldıysa onun şampiyon olmasını ister.

Vardır elbet kendini hala Türk hisseden, sorulacaktır elbet gün geldiğinde hesabı, cebine göre kimliğini belirleyenlere söylerimki gururla NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE, vatan rezidanslarda değil üzüm hoşafı yarım kuru ekmekle kurtarıldı.