30 Ağustos 2012 Perşembe
30 AĞUSTOS ZAF-ER BAYRAMI !!
Selam dostlar bu günün anısına birşeyler saçmalamaya çalışacağım. Bugün bizim için düşmanları kovduğumuz, karşımızda sayıca bizden 5 katı büyüklüğünde olan düşman askerlerini perişan ettiğimiz, Türklüğümüzle, bayrağımızla, vatanımızla iftihar ettiğimiz 365 günün sayılı günlerinden bir tanesindeyiz. Çünkü malesef aklımıza milli bayramlarda gelir bayrak, vatan ikilemi. 2 hafta önce er'lerimiz şehit olur insanlarımız patlatılır biz hala uyumaya devam ederiz. Alıştırılmışız artık gazetelerde okumadan hızlı hızlı geçeriz tv de dinlemeyiz konusu geçince küfür edip ticaretimize bakarız. Vatan, artık eski tarih derslerinde kaldı bizim için, kan ile aldığımız topraklar gece geçirilen yasalarla avrupalıya satıldı, tepelerimiz araplara satıldı, demiryollarımız çine japonyaya. Trt deki gösterileri izleyip duygulanan vatandaşa sözüm, yakındır izleyeceğin gösterilerinde kalmayacak. Kafamı bozan diğer konu bayramlarda hatırladığımız bayrakları bayram bittikten sonra yerlerde ezmek, elin amerikalısına bayrağını don yapıp giyiyor diye dalga geçerken, kendi bayrağımızı ayağımızda eziyoruz. Benim cüzdanımda 5 seneden beri sakladığım bir kağıt bayrak var, bir bayram sonrası yolda yürürken önümdeki gavat attı yere, onun arkasındaki de çamurlu ayaklarıyla üzerine basarak geçti ben ise ikisininde soyunu güzelce geçirerek aldım katladım ve cüzdanıma koydum. Her zaman yerdeki bayrakları görüp almam münkün değil, mümkün olan bilinçli insanoğlu, Atatürk döneminden sonra hiçbirşekilde iyi gitmeyen bir memlekette yaşamak, deveye hendek atlatmaktan daha zor, Atatürk'ün 50 yıl sonra açıklanmasını istediğimiz vasiyetini bile açıklayamıyoruz, kendimizle yüzleşemiyoruz daha ne diyeyim ben, bize bırakılan emanetleri, senede bir kaç kere hatırlamak size değil ama bana çok dokunuyor. İsyankar bir yazı oldu ama he deyip geçmemenizi umarım iyi günler..
Etiketler:
Atatürk,
bayrak,
vasiyet,
vatan,
zafer bayramı
24 Ağustos 2012 Cuma
SPARTA-KÜS
Önderlik yeteneğiyle dikkati çeken Trakyalı bir köle olan Spartaküs, bir olasılığa göre Roma ordusundan kaçmış, haydutluk yaparken yakalanmış ve köle olarak satılmıştı. Spartaküs MÖ 73'te kendisiyle birlikte Capua'daki Quintus Lentulus Batiatus'un gladyatör okulundan kaçan 77 arkadaşıyla Vezüv yanardağı'na sığındı. Küçük bir Roma ordusunca kuşatılan kaçaklar, asma dallarından yaptıkları halatlarla uçurumdan aşağı inerek Romalı askerleri şaşırtıp kaçmayı başardılar. Spartaküs, kendisine katılan ve sayıları 100 bine ulaşan kaçak köle ve gladyatörlerle Lucania'ya doğru yürüdü. Amansız bir çatışma sonucunda Publius Varinius'u yendi ve Thuria ile Metapontion kentlerini yağmaladı. Spartaküs artık Güney İtalya'ya egemen olmuştu. Roma Senatosu birden tehlikenin farkına vardı. MÖ 72'de iki konsülün yönetimindeki güçler Spartaküs'ün üzerine gönderildi. Spartaküs onları yendikten sonra kuzeye, Alpler'e doğru yürüyüşe geçti. Gallia Cisalpina valisi onu durdurmaya çalıştıysa da, yenilgiye uğradı. Köle ordusu artık Alpler'i geçebilir ve güvenlik içinde dağılabilirdi. Ne var ki, kimse İtalya'dan ayrılmak istemedi. Spartaküs, ister istemez güneye yürümek durumunda kaldı. Lucinia'ya geri dönen ordu, orada ilk kez Marcus Crassus'a yenildi. Spartaküs, Sicilya'ya geçmeyi tasarlayarak Messina'ya çekildi. Onları kaçırmaya söz veren korsanlar sözlerinde durmadı. Crassus köleleri kuşattıysa da, Spartaküs kuşatmayı yararak çekildi. Daha sonra, MÖ 71'de, savaşmakta direnen köleler Romalılarca kılıçtan geçirildi. Romalı general Pompeius, Spartaküs'ün ordusundaki çok sayıda kaçağı yakalayıp öldürdü. 6000 kişiyi tutsak alan Crassus, Appia Yolu boyunca tümünü çarmıha gerdirdi. Spartaküs'ün cesedi ise asla bulunamadı. O dönemdeki inanışa göre tanrıların onu yanına aldığı, koruduğu gibi dedikodular yayıldı. Ancak Spartaküs'e ne olduğu asla öğrenilemedi...
Şimdi ben bu efsaneyi neden anlattım merak içerisinde okumaktasınız gelmek istediğim konu çok basit, bir milletin tarihini değiştirmek için spartaküs olmaya, gerek yok Mustafa Kemal Atatürk gibi düşünmek onun yolundan ilerlemek toplum doğrusuna sürükler bizi. Kılıçla çizdiğimiz sınırları kalemle karalamaya başladık. Amerikan ingiliz medyası Türkiyenin geleceğini çizen haberlere imza atarken, biz kendi haberimizi adam gibi kitleye gösteremez olduk. Futbol stadlarında yaşanan olayları göstermek için birbirimizle yarışırken, ispanyol ingiliz rejileri, kamerayı daima sahada tutma çabası hepimiz tarafında görülüp de görmemezlikten gelmiyor mu? Avrupa da en çok insan hakları mahkemesinden ceza alan birinci ülkeyiz, bak bizimde birinci olduğumuz alanlar var ceza konusunda, kaçakçılık konusunda, cari açık konusunda. Birinciyiz yani kimse elimize su dökemez. Aslında suç bizde değil kardeşim yetiştirenler de, kavgayı, gürültüyü, küçükken öğretmedilermi bize, vur oğlum kır kızım, küfür et hadi bakim. Büyüyünce de şikayet edip hayıflanmadıkmı. O zaman çok ünlü bir replikle size veda edeyim Eğitim Şart. He eğitim illa şart değil önce insan olabilmek şart.
17 Ağustos 2012 Cuma
MEVSİM NORMALLERİ ?
Selamlar nassınız iyisiniz havalar çok sıcak dimi, bencede kafamı dışarı çıkartmaya hatta işe gitmeye mecalim yok. Mecbur napalım ekmek parası ev sahibi dayanıyor kapıya, Yaz geldiği zaman beni yok sayın kışın var olayım diyorum doğanın kanununa aykırı olduğu için olmuyor tabi, ama ayı bile kışın uykuya yatıyor be kardeşim bende yazın yatsam kışın kalksam ohh ferah ferah takılsam. Neymiş efendim ayı bir hayvanmış, ulan biz neyiz peki...Yeryüzünde bütün doğanın ruhuna aykırı bir şey varsa biz yapıyoruz, yakıyoruz yıkıyoruz, yeni bir tekerleme buldum kendimce sizde tokileştiremediklerimizdenmisiniz ? aynen öyle bütün arazileri tokileştirip kafamıza göre takılmıyormuyuz. Sonra su basınca sel gelince ahh biz demiştik olmuyormu, hep olan tabi kapıcı çocuklarına oluyor ne olucakki dimi yan gelip yatmasınlar çöp atsınlar yükseklerde merdiven silsinler dimi haklısınız.5 gün önceden belirtilen yağmur yağdığında trafik felç, su baskınları sel olayları, dere taşmaları, toprak kaymaları, ya yağmur yağıpta korkuttuğu tek ülke biziz. Londraya hergün yağıyor ama hiç kapıcı çocuğunun öldüğünü duymadım boğularak, yada araçların sürüklendiğini. Ben artık her sene yeniden yıkılıp yapılan kaldırım yerine alt yapı çalışması görmek istiyorum. Belki ben göremem ama kesin torunum görür bak o derece umutluyum yani. Ne demişler paran yoksa alma kardeşim bodrum kattan ev git 2. katta kirada otur canından olma. Kafamı parça pinçik eden bir diğer konu ise meteorolojinin sunduğu hava durumu haberleri, mevsim normalleri dışında seyredicek lafı. Lan mevsim normali kim ne zaman geldi ne oluyor, bu hava hep anormal mi, hersene mevsim normalleri dışında hersene böyle, mantıken hersene böyleyse mevsim normalleri olmuş olmuyormu. Sel basar sıcaktan adam ölür hep hava mevsim normallerinin dışında bahanesi bırakın bu işleri, doğaya karşı çıkılmaz ama artık suçu havaya atmayın gençler. Oruçluyum farkettiyseniz kafam kumpir gibi sıcak ve karışık. Hadi görüşmek üzere...
10 Ağustos 2012 Cuma
EN ACI HANGİ ACI?
Selam dostlar bu aralar beni düşündüren konu acı meselesi evet bildiğiniz acı. Hangi acı daha acı yada hangisi daha basit acı, tabi duygu olarak söylüyorum biber acısı yada ağrı sızı acısı değil bildiğimiz ruh acısı. İşsizlikmi daha çok acı yoksa parasızlıkmı ? çirkinlikmi yada güzellikmi? fakirlikmi yada zenginlikmi? açlıkmı yada toklukmu? hepsinin içerisinde kendi bölümlerine ayrılmış acılar vardır fakat ortak acıları emin olunki ölüm acısıdır. Anne acısı baba acısı kardeş dayı amca bunlar çok acıdır fakat evlat acısı daha acıdır. Öğrenmiş oldum çaresizlik denen şey ortaya çıkar ve sana kendini hisettirir, hissetmeye başladıkça daha çok acır daha çok acıdıkça daha çok hisettirir. Geceleri nefesini dinlediğiniz varlığı, canı acımasın diye ufff diye savuşturduğumuz tehlikeleri geleneksel tabirle yemeyip yedirdiğimiz fanilerin acısı daha acıdır. Aklıma gelen cümleler gözlerimde doluyo bu aralar bu kadarlık kusura bakmayın görüşmek üzere iyi geceler.
2 Ağustos 2012 Perşembe
OLİMPİ-YAT
Selam arkadaşlar, uzun zamandan beri görüşemediğimiz için kendimi çok bitkin yorgun ve eksik hissediyorum. Acaba ne yazsam diye düşünürken beynimde bir ampul yandı ve konuma karar verdim 2012 Londra Olimpiyatları. Seyir zevki açısından o kadar zevkli geçiyor ki değmeyin keyfime 24 saat izlerim tadında fakat gelelim milli sporcularımıza. Var bir tutukluk ama çözemedim, bunun sebebi siyasiler mi yoksa sporcular mı ? Her dakika başında adamlar başbakan, bakanlar, sürekli madalya madalya, baklava yediriyorlar filenin sultanlarına servisi dışarıya atan bahara yok diye, alttan alttan dürtüp baskı altına alıyorlar. Ülkeye gelince ekmeğinizi keserim manasında. Ya bir rahat bırakın! biz olimpiyatlara çok farklı gözle bakmaya başladık bu sene madalya olmazsa olmaz, milli dava haline geldi. Halbuki spor spor içindir, spor ülke siyaseti için değildir bunu bilirim bunu söylerim. Olimpiyatlardan önce öyle bir medya baskısı oldu ki sporcular sadece olimpiyata gidelim gerisini boşverin mantığına büründüler, halbuki hızlı giden atın b.ku seyrek düşermiş bilemediler. Sporu siyaset ve ekonomi haline getirdiğimiz için umut içinde olan beklentilerimiz, gong sesiyle söner. Halbuki amatör sporlarda daha başarılıyız, çünkü sponsor yok baskı yok ekonomi yok, ceplerinden giderler müsabakalara, madalya almadan dönmezler işte tüm mesele bu. Sporu yalnızlaştırmak gerek. Mutlu günler herkeze...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)