9 Haziran 2013 Pazar

GEZİ PARKI - GELENEKSEL MEDYA - İKTİDAR

Sürekli olarak toplumsal olarak yaşadığımız olayların, geleneksel medya ile kitle üzerindeki
etkisini ve yönlendirmesine değinmiştim, blog sayfamda. Şimdide Gezi Parkı olaylarını
biraz inceleyelim diyorum. Biraz dedim ama sabırla okuyun çünkü biraz değil :)

Gezi Parkı olaylarının çıkma sebebi kısaca, orantısız güç kullanan polis ve söylemleriyle ortamı geren hükümet sözcülerine tepki olarak oluşmuştur.
 İlk 4 gün yerel medyada sadece ana haber bültenlerinde 
provokatörlerin zarar verdiği kamu ve devlet malları gösterilirken, yapılan açıklamalarla
eylemdeki kitlenin anarşi yapısı üzerinde durulmuştur. Türk milletinin gelenek kültür ve geçmiş de
yaşadığı olayları neticesinde anarşi kelimesine olan tepkisi ölçüldüğünde verilecek ortak tepkiyle
bu olayların son bulacağını düşünüldü ve yanıldılar. Sosyal medyadaki haberlerin yayılış biçimi ve
meydandaki kitlenin paylaştıkları durumlar sayesinde, televizyon karşısındaki kitle biraz düşünmeye başladı.

Medya organlarının vermedikleri yayınlar sebebiyle, yine sosyal medyada tepkilerini dile getirirken 
bu işi eyleme sürükleyip medya binalarının önlerindeki protestolar sayesinde eylemden 
görüntüler verilmeye başlanmıştır. Fakat bu seferde yine propagandanın etkili olması için, pkk ve 
apo bayraklarıyla mitinge çıkan kitle üzerinden kodlar verilmeye başlandı. Bu eylemler terör örgütünündür
oyuna gelmeyin türü söylemler tv karşısındaki kitleyi etkilerken, bu sefer yine sosyal medyanın ve eylemcilerin asıl amacı bu tezi çürüttü. Yapılan açıklamalarla ve sosyal medyada eylemden paylaşılan durumlar sayesinde eyleme sadece Türk bayraklarının alınacağı diğer provakatör gruplara müsade edilmeyeceği ilkesi belirtildikten sonra ve bir kaç tv kanalının eylemdeki terör bayraklarını eylemcilerin protestosunu yayınladıktan sonra, tv karşısındaki kitle yine hapı tez zamandan yutmadı ve eyleme katılım arttı.

Baskın olan güç söylemini yumuşatmaya başladı fakat hepsi değil. 

Diğer hamle ekonominin dalgalanmasıydı,
tüm yurt haberlerde borsanın çöküşü kodlarıyla karşılaştı. Kundaktaki bebeğin bile borsanın düşüşünden haberdar olmasının sebebi, verilen mesajda gizliydi. Geçmişinde iç karışıklıklardan dolayı ekonomide çok fakirleşmiş bir millet bir daha aynı günlere dönmek istemicekti. Baskın gücün yaptığı konuşmalardan sonra borsa ılımlı seyretmeye devam ederken, meydanlardaki kitlenin sesini yükseltmesiyle borsa sert düşmeye başladı. Mesajda, eğer iktidara karşı ayaklanırsanız iç karışıklığa destek verirseniz bu şekilde ekonominiz çökebilir. Geçmişinde kötü olaylar yaşayan kitle acaba diye düşünmeye başladı bile.

Diğer hamle ise en son darbeyi vurmak için yapıldı. Artık çoğu siyasetçinin,  dışarıdaki kitlenin, sanatçıların ortak söylemlerinde provatörler olmadıkça, eylem haktır ve kolluk kuvvetlerininde orantısız güç konusunda suçu vardır incelenecektir, açıklamaları meydandaki eylemlere olan olumlu tepkinin artmasına sebep oldu. Son darbe ülkenin geçmişinde yaraları olan ve hala tartıştığı konu üzerinedir, Dış güçler ! Geçmişinde ve bugününde dış güçlerin oyunları sebebiyle bir çok ülkenin yıkıldığını ve sokakların kan gölü olduğunu görüyordu. Yerel medya kanallarından kod verilmeye başlandı, dış güçlerin oyununa gelmeyin ! Ülkeyi bölmek istiyorlar inanmayın türü söylemlere, yakalanan 9 tane yabancı eylemci haberleri sonsuz destek sağlamıştır. Tv karşısındaki kitle kendini tekrar içine kapatmaya ve bizim de üzerimizde oyunlar oynanmasın savını desteklemeye başlamıştır. Fakat o yakalananların erasmus öğrencisi olması, meydanlardaki kitlenin, burada sağ- sol- taraf yok burada halk var sloganları bir kez daha verilen kodların olumlu geri dönüşünü engelledi. 

Bir sonraki medya üzerinden baskın gücün nasıl  kod göndereceği meçhul fakat, artık sosyal medya denen lanet şey herşeyi didikleyip doğruyu veriyor, görücez direnicez ve haklı mücadelemizi kazanıcaz..
 

31 Mayıs 2013 Cuma

TAKSİM - GAZİ PARKI !


Devlet yurttaşlarını ve yurttaşlarının sağlığını korumakla
yükümlüdür diye öğrettiler bize hayat bilgisinde. 
Öyle bir devlet varki karşımızda ağaçları bile ondan korumaya kalkıyoruz. Devlet insanlarını ve doğayı koruyacağına devletten ağaçları koruyup ödül misali gaz ve dayak yiyen tarihdeki ve
gelecekteki tek millet olarak kendimizle gurur duymalıyız.

Kıllanıyorum ayasofyayı da yıkıp rezidans, avm ofis yapacaklar diye ama,
bir an düşünüyorum da hristiyanlar için önemli bir mekana sahip olduğu için
yapamazlar diyorum biz istemiyoruz diye değil, avrupa istemiyor diye.

Ne kadar tarih varsa hepsini çanak çömlek diye iteleyip tanıdık inşaatçıya iteleyen,
ağaç gördüğü anda kesin 100 katını dikeriz diyen bir zihniyet topluluğu,
M.Ö ve M.S dünyanın görüp görebileceği tek kavimdir. Badem kavmide denebilir.

Eylemlerde anarşik yapılanmayı bastırıyoruz diye gaz kullanıyorsunuzda,
gezi parkındaki kitap okuyup ağaçların kesilmemesi için direnenler demi anarşik yapılanmanın içerisinde karar
veremedim şimdi. Post modern darbe dönemlerinde kitap okuyan herkesi militan diye
yaftaladılar bu hainler diye meydanlarda bağırmaya benzemez bu iş, eğer kitap okuyup gösteri yapanlara
müdahale ettiriceksen.

Klasik eylemlerden yola çıkarak, molotof yok, taş yok, türkiye bayrağı yok, e neden gaze gelipte milleti
militan yerine koydunuz azizim. İlla pkk bayrağımı açalım hoşgörü görmek için !

3. köprü hakkında 1995 yılında inş yapılmadan hükümet değişir demişsin. Sana katılıyorum...

15 Mayıs 2013 Çarşamba

REYHANLI - PROPAGANDA !


Tarih sayfalarımızda, 2. dünya savaşı belgesellerinde kalmıştı,
adolf hitlerin zorla kendi radyosunu dinlettirdiği bilgiler. Rahat propaganda
yapması içindir her mahalleye casus koyup dinlemeyenleri cezalandırmak. Malum internet yok
tv yok, tek kitle iletişim cihazı radyoydu.

Tarihin puslu sayfalarında kalmadığını anlamış olduk diktatör yapının mihenk taşı olan
propaganda ile kitleyi yanlış yönlendirmek yada tepkisiz bırakmak. Reyhanlı daki patlama sonucunda
onlarca masum vatandaşımız şehit olurken yasaklanan medyada vur patlasın çal oynasındı
bizi teselli eden. Aslında bu kadara duygusuz değildik dimi biz, filistine bomba atıldığı zaman
israil konsolosluğunun önünde uyuyanlar, mallarını boykot edenler, sosyal medya yazılı basın görsel basın
gaz üstüne gaz veriyorlardı halka. ABD de bir kaç şizofrenin yaptığı katliamlardan sonra
abdye canlı bağlanmadıkmı mumlar yakıp ağıtlar yakmadıkmı? Günlerce medyada suçluyu asmadıkmı astık !

Dünyada yaşanan ölümlere bu kadar tepkili ve duygusal iken, kalbimizde patlayan bombanın tesiri
öğle kuşağında yayınlanan evlendirme programlarıyla ankaranın bağlarına döndü. İşte patlatanlar diye
paketleyip sundukları ise, portakal soslu pekin ördeklerinden başka birşey değildi. Dünyadaki medyada ise nedense besle kargayı oysun gözünü manşetleri atılıyor kimlerin yaptığını parmakla gösteriyorlar.
Yasaklanan medyada ise şu durum çok vahimdir. Bazı malum görsel ve yazılı basın mensupları failler yakalanmadan bombayı ürettikleri yeri bile manşetten verdiler, halbuki yayın yasağı vardı.
Buda üzerine çok fazla düşünülecek bir konudur. Reyhanlı ile ilgili haberleri
bbc den almaya başladık barış süreci ile ilgili haberleri ise kandilden. Şimdi sorarım size
bizi kim yönetiyo, bbc mi? kandilmi ?

Bu arada greve başlayan THY li işçi arkadaşlarımıza desteklerimiz devam edicek. Eğer grev süresince birtek işçi işten çıkartılırsa bir daha THY bileti almayacağım duyurulur.

8 Mayıs 2013 Çarşamba

ÖZ-ELLEŞTİRME

Bir ülkeyi savaşla ele geçiremiyorsanız, kültürüyle ekonomisiyle ele geçirin politikası,
yıllarca batı tarafından uygulanan politikadır üzerimizde. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurduğu
zaman şu sözleri sarfetmiştir; batının ve doğunun sentezi olan fakat onlara benzemeyen, içeriye bağımlı dışarıya bağımsız ekonomik politikalar uygulayacağız. Nitekim vefatına kadar sanayiyi yüceltmek için teşvik pirimleri ödenmiş, tarımı yüceltmek için avrupadan ziraat mühendisleri ve tarım aletleri
getirtmiştir. Küllerinden doğan cumhuriyet üretimi kendi pazarını doyuramazken
ihracata bile başlamıştır kısa sürede.

Atatürk'ün vefatından sonra sırasıyla inönü ile başlayan avrupaya ekonomik kapitülasyonlar vermek
işleyen ve kar eden devlet kuruluşlarını özelleştirmek, ekonomimizin bu kadar kırılgan yapıya
ulaşmasını sağlamıştır. Batılının da istediği buydu ekonomiyle halkı fakirleştirip iktidar seçtirmektir.

Atatürk'ten sonra tüm başbakan ve cumhurbaşkanları, babasının malları gibi devleti özelleştirip,
ülke içinde yabancı sermayeyi serbest bırakıp, yerli sermayeyi ise boğarak bitiren antlaşmalara imza atmışlar.

Yerinde özelleştirmeye tabikide karşı değiliz fakat, her kar eden kuruluşu zararına satıp devletin kasasına komik rakamlar sokmak sokak bakkalının bile itiraz edeceği bir durumdur. Ayrıca batılıların sahip olduğu fabrikalarda kendi istedikleri ürünler ve standartlar belirlenmektedir,
bu sebeple kültürümüze de yavaş yavaş zincir vurmaktadırlar ne demek istediğimi azıcık düşünün.

Şimdi size özelleştirilen birkaç kuruluşdan bahsedeyim o zaman siyasilerin nasıl sattıklarını
daha kolay anlayacaksınız.

  • 1997'de 12 termik santrelin işletme haklarını 20 yıllığa ve 1.6 milyar dolar karşılında verildi. Santralin sadece yıllık karı 750 milyon dolardı. Santral sadece 2 senede satıldığı parayı amorti ediyordu zaten.
  • POAŞ 3 mart 2000 günü 1 milyar 260 milyona satıldı. Borsa değeri sadece 4 milyar 521 milyon dolardı. Kasasında ise379 milyon dolar ile alıcıya verildi yani satın alınan paranın dörtte üçünü poaş kendi kasasından ödedi.
  • KÜMAŞ 1994-1995 yılları arasında 45,6 milyon dolar kar etti.  108 milyon dolara satıldı. Satış öncesi değer tesbitinde 82,1 milyon dolar değerinde maden rezervi bulunuyordu yani yine bedavaya gitti.
  • ORÜS 1996da 19,2 milyon dolara satıldı. Danışma firmalar orüsün sadece arsalarına 87,5 milyon dolar değer biçmişti. Gerisini diz düşünün artık.
Devletin kar etmiyo diye sattığı kurumların kar verilerinide paylaşayımda ağzınız biraz daha kapanmasın.

1997 yılında TEDAŞ 148 TRİLYON, TMO 17,5 TRİLYON, TEAŞ 11,6 TRİLYON, TEKEL 15,2 TRİLYON.
Devlete en çok kurumlar vergisi veren kuruluşlarda yine devletin kuruluşları vardır.
1998 yılında TÜRK TELEKOM 111,5 TRİLYON, PETROL OFİSİ 15,7 TRİLYON, TKİ 12,8 TRİLYON, DHMİ 8,4 TRİLYON TÜRKİYE ŞEKER FABRİKASI 6,3 TRİLYON.

Varın gerisini siz düşünün özelleştirmekmi hainlik yoksa 59. Hükümüet başbakanının söylediği gibi özelleştirmemekmi hainlik. ???

24 Nisan 2013 Çarşamba

GÖRMEZDEN GELİNENLER !

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, tüm dünyadan gelen ziyaretçiler çocuklar doyasıya eğlenirken ebeveynlerin sadece bugün çocuklarını sıkmadan bir gün yaşamalarına,
izin verdiği tek gündür. ATA'nın tüm dünyaya armağanı olan bu gün, balonların, müziklerin,
şekerlerin, gösterilerin ve sayamadığım bir çok şeyin teması çocuktur. Dünyanın kutladığı bugünü kutlayamayan çocuklarımızın ebeveynleri, çocuklarının üzerinden geçinen, onları çalışmaya mecbur bırakan,
eğlenmelerine izin vermeyip ticari obje gözüyle muamele yapan insan görünümlü antiloplardır onlar. 23 Nisan günü önlerinden çocuklar aileleriyle ellerinde pamuk şekerler balonlar geçerken soğuk mermere oturmuş önündeki tartıya birilerinin çıkıp para vermesini bekleyen bir çocuğun masumluğuydu beni bitiren.
Gözlerinin içindeki hala sönmeyen ışık, ellerindeki umutla 60 yaşındaki bir insana bile ders çıkarıcak niteliktendi. Ne yapılabilirdi ki? verilen bir iki liranın kurtarma yükümlülüğü neydi, parayı götürüp kime verecekti bu sorular ah bu sorular cevabı verilemeden mum gibi sönen sorulardı. Belki baktığı hasta bir ailesi vardı, belkide çocuk tacirlerinin elindeydi ne olursa olsun o sadece bir çocuktu. Sokakta koşturup düşmek, dizlerini kanatmak, şeker yemek, dondurma yemek, uyku saatlerini kaçırmak, akşama kadar oynayıp yorgun düşmek, ve en önemlisi bir çocuk saygısı görmek herkesin olduğu gibi onunda hakkıydı. Kim suçlu yada kim değil umrumda değil herkes suçlu, annesi suçlu babası suçlu ben suçluyum, sen suçlusun, o çocuğun önünden geçenler suçlu, millet suçlu devlet suçlu, iş adamları suçlu, yani o gün o çocuğun eğlenememesinin suçu herkestedir. O çocuktan büyüyüp sana bana ve vatanına yararlı olmasını bekleyip, peşin peşin yüküm verip geleceğin serserisi diyede mührü basan kafası 500 derece suda kaynamış tiplere tek söz olarak şunu söylüyorum, BOK SİNEĞİSİNİZ !!

15 Nisan 2013 Pazartesi

T-ÜRK'TÜM !!

Sinirlendiğimiz zaman sığınacağımız tek limandı kimliğimiz geçmişte, ah o yıllarda bizim atalarımız kısıtlı ordusuyla kimleri dize getirmemiştiki, biz şu boyun kolundan bu boyun soyundan gelmeyiz aslımız Türktür sözcükleriyle kalkanımızı güneşe doğru yükseltirken, şuanda aslında biz çerkezmişiz ya babamda bulgarlıkta var, yoo yoo biz lazız yada gürcüyüz aslında biz ayrışmalarının tam içerisindeyiz.

Türk olduğunu söyleyip iftiharla göğsünü kabartan delikanlılar, cebini kabartmanın peşinde kimlik değiştirdiler sanırım, hatta sanırım fazla DEĞİŞTİRDİLER. Medya ve ak-iller kimlik üzerindeki propagandaları yapmaya başlarken acaba barış sürecinin kimlikle ne alakası var merak konusu hatta tartışma konusu.

İngiliz, fransız, yunan, anzak, arap olmamak için savaşan, bu toprakların ruhuna canını veren milletin torunları, ayrışmama başlığı altında ayrışmışlardır. Oyun içerisinde oyun bizim değil avrupalıların becerebileceği türlerdendi.

En çok merak ettiğimde eski ülkücüler saf değiştirince görüşler değişebilir demiştim, fakat kimlik değiştirmeye başlayınca onlarda bir zamanlar T-ÜRK'TÜ diye düşünesim geliyor. İlber Ortaylı ne güzel demiş; sonu -lı, -li ile biten ülkelerin hepsinde kimlik yoktur, kanadalı, amerikalı, norveçli, arjantinli, meksikalı, hiçbir zaman almanyalı, ingiltereli, türkiyeli, fransalı diyemezsiniz çünkü anlam ve içerik bakımından uymaz uyduramazsınız.

Gelelim liboşlara, sadece cep dolu huzur var cep boş huzur yok mantığına bürünmüş olanlardır, etliye sütlüye karışmayıp birileri zaten bizim yerimize çalıyordur ağzımıza düşer diye pusuda bekleyenlerdir onlar. Görüşü olmaz hatta takım bile tutamaz onlar hangi takımın hisselerini aldıysa onun şampiyon olmasını ister.

Vardır elbet kendini hala Türk hisseden, sorulacaktır elbet gün geldiğinde hesabı, cebine göre kimliğini belirleyenlere söylerimki gururla NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE, vatan rezidanslarda değil üzüm hoşafı yarım kuru ekmekle kurtarıldı.

18 Mart 2013 Pazartesi

ÇANAKKALE !



1915'de hiç mezun veremedi Galatasaray, Kayseri, Konya, Sivas ve İzmir lisesi. Yaşları 14 ve15 olan yüreği dağları delip denizleri yırtacak kadar dolu cephede asker oldular. Kimisi Conk Bayırında, Anafartalar da, Sakarya da şehadet şerbetini içti, kimisi Gazi Antep de Şanlı Urfa da soğuk toprağın altına girdi. O sene hiç mezun veremedi Darülfünun Tıbbiyesi ( İstanbul Üniversitesi ) cepheye koşan yürekler baskınlarda, göğüs göğüse çarpışmalarda vatan korudu. Günlerce yarım ekmek üzüm hoşafı ile yiğitçe mücadele eden yiğitler Ya İstiklal Ya Ölüm diyerek süngülerini emperyalizmin kalbine sapladılar. İstanbul boğazındaki gemisinden çayını yudumlayan generaller Türkiyeyi istanbuldan ibaret zannedip büyük bir yanılgıya düştüler. Türkiye istanbuldan değil Anadoludan oluşmaktaydı, medeniyetiyle kültürüyle aşkıyla Anadolu demek Vatan demekti.

Emperyalizmin, sömürgenin, himaye altına almanın, dişlerini göstermiş olan avrupa yeni pazarları arasına Türkiye Cumhuriyetini ekleyemeyecekti. Avrupanın gözden kaçırdığı şey Türk kültürü ve Türk bağımsızlığıydı.Orta Asyadan savaşa savaşa Anadoluya yurt edinmiş, bir düzine askerle çini dize getirmiş, 3 kıtada imparotorluk yürütmüş ve Tanrının askeri olmuş bir millet vardır avrupanın karşısında.

Küllerinden doğan millet, canını, malını her şeyini vermekten bir saniye tereddüt etmedi ettirmedi. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !